Yazýnýn baþlýðýndaki ibare bana aid deðil.. TRT’deki ‘Büyük Selçuklu’ dizisindeki bir ârif kiþinin bir ‘savaþçý’ya söylediði sözdür.
‘Fransa, B. Amerika, Avusturya, Hollanda, Yunanistan, Ermenistan, Suriye’de Beþþâr Esed ve Mýsýr’da General Sisî, BAE ve Suûdî rejimleri’ derken, sonunda, Türkiye konusunda AB’de, diðerlerine göre daha mutedil bir görüntü vermeye çalýþan Almanya da, Ýtalya ve Yunanistan’la iþbirliði yaparak Türkiye’ye karþý düþmanca bir tavýr sergiledi ve uluslararasý hukukta kabul edilen kurallara aldýrmadan ‘Türkiye bandýralý ve bayraklý’ bir yük gemisinde, uluslararasý sularda korsan bir arama yaptýrdý. ‘Korsan baskýn’, çünkü, uluslararasý kurallara göre, uluslararasý sulardaki bir geminin aranmasý için, bayraðýný taþýdýðý ülkeden, ‘bayrak devleti’nden izin alýnmasý þart iken, ‘bayrak devleti’ olan Türkiye’den böyle bir izin alýnmadý.
(Bu ‘bayrak devleti’ Uluslararasý Deniz Hukuku’nda özel bir terim.. Mülkiyetinin o devlete aid olmasý þart olmayýp, o ilkenin limanlarýndan birindeki deniz seyr-i seferi sicilinde, kayýtlý olmasý yetiyor.)
Evet, aramayý yapan, Hamburg isimli bir alman kruvazörü.. Savaþ gemisinin komutaný da bir Yunan subayý.. Avrupa Birliði adýna ve BM. Güvenlik Konseyi kararlarýnýn uygulanmasý ve Libya’ya kanunsuz silah ve teçhizatý ulaþtýrýlmasý veya insan kaçakçýlýðýný önlemek için düzenlendiði ileri sürülen ‘Ýrini Harekâtý’ çerçevesinde, ‘bayrak devleti’nden, Türkiye’den izin alýnmadan bir korsan baskýný söz konusu..
Dün, ‘Ýrini Harekâtý Komuta Merkezi’ adýna yapýlan açýklamada, ‘Bayrak devleti, geminin incelenmesine izin vermediðini bildirdiðinde, Harekât, gemide hiçbir illegal malzeme izine rastlanmayan arama faaliyetini durdurdu’ deniliyor ve uluslararasý sularda gerçekleþen bu faaliyetin, ‘operasyon yetkisinin bir parçasý olduðu’ ileri sürülüyordu.
Bununla, BM tarafýndan da kanunî yönetim olarak kabul edilen Libya hükûmeti’ne karþý, AB, üstelik, NATO ve dolayýsiyle Türkiye ile istiþare etmeden yaptýrmýþtýr, bu korsanlýðý..
Esasen, ‘Ýrini Harekâtý’nýn hedefinin, AB ülkelerinin siyasetlerine uygun olarak Libya’daki ayrýlýkçý ve isyancý General Hafter’i himaye etmek ve Türkiye’yi geriletmek olduðu biliniyor. Çünkü, bunca kanlý çatýþmalardan sonra, Libya’da fiilen kazanan tarafýn, mevcud legal /kanunî hükûmet ve onu destekleyen Türkiye olduðunun rahatsýzlýðý, emperial medya organlarýndaki yorumlarda da görülüyor.
Ki, Libya’daki kanunî yönetimin baþýnda bulunan Serrâc’ýn Ekim ayý sonunda istifa edeceðinin açýklanmasýndan sonra, devreye Baþkan Erdoðan’ýn girip, Serrâc’ý istifadan vazgeçirmesi de, kendi menfaatlerini Hafter’in kazanmasýnda gören AB ülkeleriyle, Rusya, Mýsýr, Suudî ve BAE hükûmetlerinde de ayrý bir rahatsýzlýk ve hayal kýrýklýðý meydana getirdi.
Bu neticede, Libya ile, 100 yýl öncesine kadar, asýrlarca birlikte olmanýn gönül birliðinin rolü açýk..
Bu son korsanlýk da, Türkiye’ye haddini bildirmek isteðinden kaynaklanýyor. Ki, gerek Macron, gerekse Pompeo daha geçen hafta, Türkiye’nin bölgesinde, ‘askerî güçlerini kullanmaktaki agresifliðinden vazgeçirilmesi’ konusunu dillendiriyorlardý. Yani, onlar lisan-ý hal ile, ‘Türkiye, ancak bizim söz sahibi olabileceðimiz alanlarda at koþturuyor..’ diyorlardý.
Bundan sonra, üzerinde durulmasý gereken asýl konu, bu yol bir kez açýlýrsa, ‘Türkiye’nin elinin de baðlý olmadýðý ve diplomaside bir hak olarak kabul edilen ‘mukabele-i bilmisl’ imkânýnýn olduðudur. Ki, Dýþiþleri Bakaný Çavuþoðlu’nun ‘Cevabýmýz sahada olacaktýr..’ þeklindeki beyaný, bu çetin, ama, baþ eðmeyen, izzetli yolun düþünüldüðünü gösteriyor. Aksi halde, uluslararasý sularda daha baþka korsanlýklarla da karþýlaþmak yolu açýlýr.
Bu vesileyle hatýrlayalým ki, sionist Ýsrail rejiminin Gazze’ye uyguladýðý ambargoyu kýrmak için, Türkiye’den yola çýkan ‘Mavi Marmara’ gemisine, Ýsrail rejimi, 10 yýl önce Akdeniz’de ve uluslararasý sularda müdahalede bulunmuþ ve bu gemideki çeþitli ülkelerden silahsýz olarak bulunan yüzlerce ‘insan haklarý aktivisti’nden 12 TC vatandaþý da katledilmiþti. Bu ‘þehîd’lerin hesabý henüz de sorulamadý..
Türkiye, jeo-politik, stratejik ve tarihî konumu itibariyle, bu bölgede en hassas ve bütün geliþmelerin etrafýnda þekilleneceði bir güç odaðý olarak yükselirken..
Ana Muhalefet’in Dýþ Ýliþkilerden Sorumlu Gen. Baþk. Yard. Ünal Çeviköz, (ki, bu kiþi, birkaç yýl öncesine kadar, Türkiye’yi dýþ ülkelerde elçi olarak temsil ediyordu) ‘Türkiye'nin 2021'de Dýþ Politika Öncelikleri’ baþlýklý bir online panelinde, Joe Biden’ýn, ‘Amerika’yla iliþkileri onarmak için Türkiye’ye, Trump’ýn önermediði neleri önerebileceði’ sorusuna ‘Demokrasi’ cevabý vermesi ve 10 ay kadar öncelerde, ‘Erdoðan’ýn demokratik yolla düþürülmesi için içerdeki muhalefetle iþbirliði yapýlmasý’ndan söz eden Biden’a nasýl umut baðladýklarýný göstermesi açýsýndan ilginç bir tablo oluþturuyor.
Bu kiþinin, ayrýca, Biden Yönetimi sýrasýnda, ‘Türkiye’deki S-400' füzelerinin aktif hale getirilmemesi seçeneði’nin gündeme geleceði ihtimalini veya bunun, ‘CHP'nin liderlik edeceði bir sonraki hükûmetin (!?) gündemine kesinlikle geleceðini’ söylemesi ve, ülkede hangi güç odaklarýnýn, -Osmanlý’dan sonraki 100 yýl boyunca olduðu gibi-, emperyalist odaklarýn emrinde bir siyaset izlemek istediðini göstermesi ilginçtir.
‘Türkiye düþmanlýðý’nýn bir diðer bayrakdarý olan Fransa Baþkaný Macron’un da, Türkiye’nin Libya’da, Suriye’de, Azerbaycan’da ve hele de Fransa’nýn manyetik çekim alaný olan Afrika ülkelerinde etkili olmasýný ve Ýslamofobia’yý da Erdoðan’la özdeþleþtirmesi; zayýflanýlan deðil, güçlenilen bir zamanda olunduðunu göstermekte olup, evet, ‘Arkasýndan 40 iti havlatmayan kurt’ kurt deðildir!’ atasözünü bir daha hatýrlatmýyor mu?