Arpa ektin de buðday mý çýktý?

Ýslam âleminin hali periþan. Manzaraya deðil Müslümanlar, insan olan herkes aðlar. Afganistan, Pakistan, Suriye, Filistin, Irak, Sudan, Somali veya Sincan (Çin) dediðimizde detaya bile gerek yok, insanýn içini sadece acýma duygusu kaplýyor. Halký Müslüman ülkelerin tamamýna yakýný fakirlikle, cahillikle, baðnazlýkla, fitneyle, iþgalle ve ayrýmcýlýkla boðuþuyor. Üstelik birçoðunda katil ve zâlim yine Müslüman hükümdarlar. Örneðin Özbekistan, iþgal altýnda olsaydý Özbek Müslümanlar bu kadar zulüm ile karþýlaþmazdý belki de. Ne acý, ne ibret verici bir tablo.

Þuursuzluk ve zayýflýk

Müslümanlarýn en büyük sorunu þuursuzluk. Ne olduklarý ve mevcut durumdan nasýl çýkacaklarý konusunda saðlýklý tespitleri ve onlarý harekete geçirecek birlik ve beraberlikleri yok. Hal böyle olunca dýþ müdahaleler kolaylaþýyor. Bu halklar kolayca Batý’nýn ve diðer güçlerin oyuncaðý haline gelebiliyorlar.

Nitekim pek çoðunda yönetimde halkýn gerçek temsilcileri yok. Dýþ aktörler, kendi iþbirlikçileri ile yönetimi bazen doðrudan, bazen de dolaylý olarak þekillendiriyor. Bunu yapamadýklarý zaman ise toplumdaki fay hatlarýný istismar ederek insanlarý birbirlerine düþürüyorlar.

Meseleye böyle baktýðýnýzda Müslüman halklarýn çocuk gibi olduðunu, hatta ondan bile daha az olgun olduðunu görüyorsunuz. Öylesine zayýflar ki böylesine bir tablo her türlü felaketi ve dýþ yönlendirmeyi adeta davet ediyor.

Ýç ve dýþ komplolarý kabul etmemek imkânsýz. Müslüman coðrafya her türlü operasyona uðruyor. Ancak yine de suçu dýþ güçlere, içerideki hainlere veya kadere atarak yapýlmasý gerekenlerden kaçmak da mümkün deðil. Þeytan yapacaðýný yapacak, ama yaþadýklarýmýz büyük oranda bizim kabahatlerimizin ve eksikliklerimizin doðal bir sonucu. Dýþarýdan operasyon yiyorsak da bizim kabahatimiz, derin devlet denen hastalýktan bir türlü kurtulamadýysak da bizim suçumuz.

Elde ettiðin yaptýðýndýr

Bu noktada, yani mevcut sorunlardan kurtulmak için ne yapmamýz gerektiði hususunda sözü Hz. Mevlânâ’nýn nefis tespit ve önerilerine býrakmak isterim:

“Yiðidim! Kadere az bahane bul, nasýl oluyor da suçunu baþkalarýna yüklüyorsun? Kendini araþtýr, kendi suçunu gör!

Gündüz vakti çalýþýyorsun da, akþam ücretini baþkasý mý alýyor? Neye çalýþtýn da zararýný ya da faydasýný görmedin? Ne ektin de zamaný gelince onu devþirmedin? Sen de bilir, anlarsýn ki elde ettiðin þey, yaptýðýnýn karþýlýðýdýr. Yoksa âdil olan Allah’ýn takdiri, insana yaptýðýna uygun olmayan cezayý nasýl olur da verir? Hâkim bile bunu seçer, bu çeþit hareket ederken bu hâkimlerin en doðru ve adaletli hüküm vereni olan Allah, nasýl hükmeder?

Düþün artýk. Arpa ektin mi, arpadan baþka bir þey bitmez. Borcu sen verdin, kimden rehin istiyorsun ki? Suçunu baþkasýna yükleme. Aklýný yaptýðýn iþin cezasýna ver, kulaðýný o yana aç. Suçu kendine bul, tohumu sen ektin.

Allah’ýn mücazatýyla, adaletiyle uzlaþ. Zahmetin sebebi kötülük etmektir. Kötülüðü yaptýðýn iþlerde gör, talihimden deme. Her þeyi bahttan, talihten bilmek insaný þaþý eder. Köpeði samanlýkta uyutur, tembel bir hâle sokar.

Civaným kendi nefsini suçlu bul da adaletin verdiði cezayý az kýna. Ercesine tövbe et, yola baþ koy. ‘Kim zerre kadar iyilik yahut kötülük etse, mükâfat ve mücâzâtýný görür”. (VI, 413, 415, 417-418, 423-431 Aktrn: Karaköse, ss. 243-244)