Arsızlığın sefaleti

Her zaman böyleydiler. Huylarını ideoloji, üsluplarını düşünce, diskurlarını muhakeme zannederek bir ömür geçiyorlar. Herhangi bir ciddi meselede maddi bilgi düzeyinde göz göre göre söyledikleri yalanları ayıkladığınızda, ‘ideoloji ve düşünce’ diye dillendirdiklerinin yarıdan fazlasını yok saymanız gerekiyor. Çarpıtmalarını da ayıkladığınızda, elde çoğu zaman ‘çölleşmiş bir diskurdan’ başka bir şey kalmıyor. Düşünce kekemeliği içerisinde seslendirdikleri bakiyenin de çoğunun kendilerine benzeyen Batılı refiklerinden tercümeler olduğunu görürseniz hiç şaşırmayın. 

Ankara’daki vahşi terör saldırısı sonrası verilen tepkilere, yazdıkları yazılara, yaptıkları yorumlara sabredecek bir iradeniz varsa, söylenenleri alt alta sıralayıp zırva yekununa kavuşabilirsiniz. Mideniz ve zekânız kaldırırsa, sahip oldukları titrler ve pozisyonlar gereği karşınıza çıkan siyasal ve entelektüel pornografiye dair kafa yormak zorunda kalırsınız. Bu durumun toplamda kendileriyle beraber sizi de çoraklaştıracağı, hiç değilse sığ bir dünyada, çapsızlıkla, bilumum ahmaklıkla ve ahlaksızla muhatap olacağınızın bilinciyle üzerinize sefilliklerinden sıçrayacak kirleri göze alarak muhatap olmanızı icbar ediyor.

Yaşanan, sadece kerameti kendinden menkul troll düzeyinin yaygınlaşması da değil. Zira troll zekâ düzeyi siyasalın ağırlığı karşısında ortaya çıkan, hemen her kesimi etkileyen sıradan bir çaresizliğe ve çapsızlığa tekabül ediyor. Burada mevzubahis yaptığımız baştan aşağı sahte bir dünyada, her kriz anında çalışılmış hareketler eşliğinde siyasi doğruculuk yapayım derken, olabilecek en büyük zırvanın ideolojik yaklaşım, gösterilebilecek en üslupsuz tepkinin düşünce ve bu saçmalıkları her seferinde Truman Show’u aratmayan bir harikalar diyarındaki liberal dünyada değerlendirmenin de muhakeme olarak kabul görmesidir.

Herkesin gözü önünde, başı da sonu da en aşikâr şekilde ortada olan terör meselesinde ‘Saray Gladyosunu’ keşfeden bu yaklaşımın ideoloji; Diyarbakır’da mitinginde bomba patlamış parti lideri şahsında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın telefonlarına çıkmamasına yol açan üslubun düşünce; Ankara’daki vahşetin üzerinden on dakika bile geçmeden katili bulup ‘devlet’ diye ucuz provokasyon yapmasının diskur zannedildiği bir düzeyden bahsediyoruz.

Milyonlarca insanın oylarıyla bile sorumluluk ve ciddiyet yükleyemediği bu isimler mi, yoksa matbuatın sağında solunda mukim olan isimlerin üniversite kantinindeki marjinal sorumsuz bir gencin refleksleri ve analiz düzeyini aşamayan kalemler mi daha büyük bir tefessühün içerisinde, bilemiyoruz. Gördüğümüz her iki güruh da birbirini besleyip zırvalarını rasyonelleştirmeyi başarıyorlar. Lakin gelinen nokta, arsızlığın sefaletine dönüşmüş durumda. Zira aleni yalanlar en üst düzeyde ve en sıradan şekilde tüketiliyor, siyasi diskurlarının ana malzemesi olarak konumlandırılıyor.

Yıllardır devam eden terörle açık bir şekilde yüzleşememenin, sokaklardan çıkıp kurucu bir siyasi aktöre dönüşememenin sancısını dezenformasyonla giderebileceğini düşünen bir akıl sorumluluk makamlarını işgal etmiş durumda. Krizin sıcaklığı içerisinde sorumsuzluklarının hissedilmediğini düşünüyorlar. Ancak orta ve uzun vadede bu aktörlerin kendi büyüttükleri dezenformasyonun kurbanı olmaları kaçınılmazdır.