Artık Alex’ten kötüsü yoktur!

Fenerbahçe’nin Almanya’da 4, İstanbul’da 3 gol atıp hiç yemediği sürpriz seri; Aziz Yıldırım ve Aykut Kocaman’ı kurtardı. Aksi sonuçlar olsaydı; bu ikisiyle birlikte kulüp de güme gidecekti.

Sonuçların bir başka faydası da, Alex Sendromu’nun yarattığı patalojik etkinin ortadan kalkmasına neden olması... Bundan sonra işler Türk usulü yürür.

Bugüne kadar Alex üstünden duygu sömürüsü yapanlar, efsane ilan edenler, posterini  verenler, evinin bahçesinden canlı yayına geçenler; bu noktadan sonra saf değiştirirler. Artık Alex’ten kötüsü yoktur... Daha önce onun yoluna gül dökenler, şimdi etrafını dikenli tellerle çevirirler.

Şu anda, gönderilmesinin takıma ne denli yararlı olduğunu yüksek sesle söyleyenler; niye gönderildi diye hesap soranlardır.

Burası Türkiye!

Duruma göre vaziyet almanın tavan yaptığı, fırsat avcısı ülke...

***

Bana en çok koyan; Fenerbahçe-Beşiktaş maçına gelen bayan taraftarların üzerindeki Alex’le ilgili (Karton yüz maskesi, atkı, poster, bez afiş gibi) her türlü malzemenin neredeyse zorla toplattırılmasıydı. Bayan seyirciler, bu yasak ve baskıya rağmen; getirdiklerinin bir bölümünü içeriye sızdırmayı başardı.

Kulübüne 8 yıldan fazla hizmet etmiş, efsane hale gelmiş bir futbolcuya yönelik düşmanca tavırlar; Aziz Yıldırım gaddarlığının utanç verici eseridir. İşin tuhafı, bu tür insanlar çok şanslıdır ve neredeyse her koşulda dört ayak üstüne düşerler. Mönchengladbach ve Beşiktaş galibiyetleri; onların haklı olduğunu ve ayıp operasyonların doğru olduğu sanısını pekiştirir.

İşler şimdilik onların istediği gibi gidiyor. Ama tarih, bir gün bunların hesabını soracak fırsatları mutlaka bulur. Fakat en kötüsü; Alex’in arkasından ağlayanların, bugünkü durum karşısında anında ve pervasızca saf değiştirmeleridir. Medya bile hemen tavrını aldı.

İşte buna tahammül edemiyorum.

Samet Güzel, başkan çirkin!

Başkan Aziz Yıldırım’ın, Almanya’ya maça çıkarken basına yaptığı açıklama sırasında; tercüman Samet Güzel’e yönelik tavırları ayıp bile değil, iğrençti... İşaret parmağını öfkeyle sallayarak “Söyle, söyle... Doğruyu söyle” tavırları, kusura bakmayın ama açık bir magandalık örneğiydi.

Samet Güzel, elinden (Belki de ensesinden) tutularak zorla getirildiği yerde ne yapacağını şaşırmış, kurbanlık koyun gibi boynu bükük duruyordu. Hiç istemeden söylediği ve başkanını onaylayan “Doğrudur” kelimeleri; ağzından o kadar uyduruk, zoraki ve inançsızca çıkıyordu ki, aslında gizliden gizliye “Hayır” der gibiydi.

Aziz Yıldırım da bunu hissetmiş olmalı ki; öfkesinden Samet Güzel’i zorla istifa ettirmiş olabilir. Daha o gün onu göndermenin kendisine zarar verebileceği endişesiyle, inanıyorum ki fırçalarıyla kovmaktan beter etmiştir.

Havaalanındaki o sahneyi hatırlayanlar; insanlık dışı baskının dehşeti ve ilkelliği karşısında hala irkiliyordur. Ama kimileri; Alex’in en yakın dostu olan Samet Güzel’in, başkanının “Doğruyu söyle” tehditleri karşısında sindiğini söyledi. Onları Samet’in yerinde görmek isterdim. Acaba kaçı “Hayır başkan, dediğin gibi değil” diyebilirdi.

3-0’daki açık gerçek

Beşiktaş, elbette ağır bir yenilgi aldı. Ama durum 2-0 olana kadar hakim, istekli ve baskılı oynayan taraf Beşiktaş’tı... Golleri yiyince, yelkenleri suya indirdi. Bence asıl hatası burada!

Herkes kabul eder ki, maça tam saha presle başlamışlardı. Durum 2-0 olana kadar, sahada Fenerbahçe’nin esamesi bile okunmuyordu. İki hareket iki gol... İşi bitirdi.

O anlarda golü atması beklenen ve gereken golleri Beşiktaş atsaydı; bugün başka şeylerden söz ediyor olabilirdik.

Fenerbahçe’nin başarısı elbette var ama; Siyah-Beyazlılar da tu kaka edilecek durumda değil.

Bu noktayı kaçırmayalım.