Soma faciasý, hepimizin suratýna yapýþmýþ bir tokat, yýllarca unutamayacaðýmýz bir utançtýr. Unutmamalýyýz da... Ancak böylelikle insana, insan hayatýna saygýnýn nasýl olmasý gerektiðini anlar ve gereðini yerine getirebiliriz.
Bu büyük dersten ve acýdan sonra artýk bu ülkede iþ kazalarý ve iþçi güvenliði konusunda tolerans sýfýra inmiþtir. Kamu idaresinden sendikaya, iþletmecilerden medyaya kadar bütün sektörlerin omzunda artýk eskisinden daha hassa bir yük bulunmaktadýr. Ýnsanlarýmýzý, iþçilerimizi yaþatmak; hizmet verirken ölmemelerini saðlamak hepimizin görevidir.
Ýþ güvenliðinin nasýl saðlanacaðý da bir sýr deðildir. Dünya nasýl bir güvenlik zinciri sistemi kurarak kazalarý azaltmýþsa ayný yol izlenecektir. Daha fazla önlem, daha kaliteli güvenlik sistemleri ve daha güçlü bir denetim.
Ýþ güvenliði müfettiþleri çay-kahve içerek imzayý atýp giden deðil, korkulan ve endiþe edilen adamlar haline gelmelidir. Vergi müfettiþleri nasýl iþletmelerin korkulu rüyasýysa, iþ güvenliðini denetleyenler de ayný ciddiyetle anýlmalýdýr.
Adýný koyalým... Ülkede olup biten her tatsýz iþ kamu idaresinin sorumluðundadýr. Hükümet otoritesinden aþaðýya kadar ilgili bütün bürokrasinin sorumluluðu vardýr.
Ýþveren; bilhassa Soma’daki madeni iþleten þirket açýk, net bir þekilde sorumludur. Kanun önünde de vicdan önünde de yargýlanmayý hak etmiþtir. O içler acýsý basýn toplantýsýndaki þaþkýnlar korosunu gördükten sonra anlaþýldý ki madende barbarca bir üretim iþtahýndan baþka hiçbir þey gözetilmemiþtir. Býrakýn, madencilerin bir kaza anýnda sýðýnabilecekleri yaþam odalarýnýn yokluðunu, sýradan güvenlik önlemleri bile alýnmadýðý için 301 can kaybedilmiþtir.
Yaþam odasý nihayet önlemlerin sonuncusudur. Soma’da ilk önlemler bile yerine getirilmemiþ, ihmal üzerine ihmal yaþanmýþtýr. Bu katliamýn hesabýný mutlaka vermelidirler. Ýnsan hayatýna saygýyý yeni bir baþlangýç için, adalet, kendilerine emanet edilen iþçilerin canýna sahip çýkamayanlarýn üzerinde mutlaka tahakkuk etmelidir.
Sendika... Hiç sesi çýkmýyor ve baþýný ustalýkla kuma gömüyor ama Soma faciasý sendikacýlýðýn da o madene gömüldüðünü göstermiþtir. Halay çekmekle özdeþleþen, iþçi güvenliðini ýskalayan, toplumun kendisine verdiði denetim görevini yerine getiremeyen eski usul sendikacýlýk da ömrünü tamamlamýþtýr.
Yaþadýðýmýz öyle bir facia ki, hayattan ölüme giden yolda tek bir müdahale bile bugünkü tabloyu önleyebilirdi. Sorumluluk zincirindeki üniteler, hepsi birden görevini yerine getirmeyerek trajediye yol açmýþtýr. Ýnsaný kahreden, isyan ettiren de budur.
Türkiye, bu acýyý unutamaz ama ders aldýðýný göstermek için iþ güvenliðinde dünya birincisi olmak hedefini koyabilir. Bir daha böyle büyük acýlar yaþamamak için hiçbir acýyý yaþamamaya ahdedebilir.
Yüzümüze çalýþan kömür karasýndan temizlemenin baþka yolu da yoktur.
Böyle vicdansýz, nefret dolu ve ahlaktan uzak bir cümlenin söylenebildiði bir ülkede yaþamak büyük bir acýdýr. Ýçinde böyle bir düþmanlýkla kalem oynatanlara gazeteci denilen bir ülkede gazeteci kimliði taþýmak da hepimiz için aðýr bir yüktür.
Bu mesele bitmiþtir.
“Türkiye’de basýn özgürlüðü yok diyen” medya “Ak Parti’ye oy verdikleri için Soma madencilerinin ölmeleri müstehaktýr” diyen medyanýn ta kendisidir. Nokta.
Bu yaptýklarý gazetecilik deðil demokrasiye, farklýlýklara ve insan haklarýna karþý savaþ muhabirliðidir.
Türkiye gazetecilik köþesi altýndaki demokrasi ve insanlýk düþmanlarýnýn medyasýnda behemehal kurtulmalýdýr.
Bugün itibariyle bu nefret suçunu bünyesinde barýndýran veya ses çýkarmayan veyahut da görmezden gelenlerin adý “gazeteci”, mesleði “gazetecilik” deðildir.
Demokrat ve yeni medyanýn asla ertelenemeyecek sorumluluðu eski Türkiye medyasýnýn himaye ettiði bu insanlýk suçunu temizlemektir.