Tuhaftýr. Bayram namazý için evden çýkarken, birþey yemenin serbest olduðunu hissetmek. Kimse telaffuz etmez bunu, normal günlere geçiyoruz iþte, ayný Ramazan’dan önceki gibi.
Yok, o kadar sýradan deðil. Bakýn, bilen bilir, devrim gibi bir þeydir, bayram sabahý bir þey yemenin, içmenin serbest olmasý.
Süleymaniye’den çýktýnýz. Orada çay bahçeleri var. Çay ve simit. Allahým, nedir o renkler? Nedir o çayýn kývraklýðý?
Niye demesin üstad Sezai Karakoç, “Dans eden bir kadýnýn ayak bilekleri gibi çay.”
“Judie Garland gibi çay” niye demesin?
Bu ramazanda, bir yoksulla vakit geçirdiniz mi?
Turistik bir ‘yoksul gezisi’nden bahsetmiyorum.
Birden, yoksulluk müzeleri, turistik yoksulluk turlarý geldi hatýrýma.
Yani yoksullar bir tarafa dizilecekler, varsýllar gelip onlarý görecekler ve beðendiklerine yardým edecekler.
Ya da tersi olsun. Zenginler sýraya dizilsin, fakirler de kendisine yardým edecek zengini seçsin.
Dikkat ediyor musunuz? Yavaþ yavaþ, þu dalga geçmek için verdiðim misaller gerçek oluyor.
Fakirle zenginin müþterek olduðu zeminler kayboluyor.
Bayram bugün.
Bizim Aðasarlýlar, geceden baþladý keþkek dövmeye. Bugün Kurut, kemençeyi kývratýyordur.
Kurut dediðim, Süleyman. Türkü söylemez pek. Ama, kemençeyi adam gibi konuþturur.
Bir gün þöyle demiþ: ‘Allah’tan korkmasam, habu kemençeyi Sübhaneke’ye kadar okuturdum.’
Cesi diye biri var. Ýyi çalýyor, iyi söylüyor. Ali Cinkaya’nýn kaydasýný dinledim ondan. On numaraydý.
Haburadan görünür Bekiruðun gýraný
Atýp da vuracaðým yarile oturaný
Klasik mi takýlmalýydým? Bayram gelmiþ neyime, kan dolar yüreðime...
Bu da olmadý.
Þöyle bir þey olmalýydý.
Büyüðümüz, ustamýz Nuri Pakdil.
Ankara’da, Edebiyat’ýn ofisinde.
Konuðu var. Rahmete ermiþ, Maraþ esnafýndan, güzel bir adam, Ziya Kazancý.
Pikaba, Beethoven’ýn 5. Senfoni’si konulmuþ. Sessizce dinliyorlar.
Konuðumuz da dinliyor.
Adý üstünde long play. Uzun sürüyor. Bitene kadar dinliyorlar.
Sonra sessizlik.
Ziya Bey merak ediyor. Bilinç düzeyi bu kadar yüksek bir ortamda, þu müziði dinlemenin mutlaka bir izahý vardýr.
“Bunun manasý nedir” diye soruyor Nuri Bey’e.
Soru harika. Cevap da öyle!
Nuri Bey, “Manasý bu tarafta” diyor ve long play’in arka yüzünü çeviriyor.
Vivaldi de olabilirdi. Ya da simsiyah Jazz.
Cambridge’de cami yapan Cat Sevens’a da selam gönderelim. Lady D’Arbanville daima bir numaradýr.
Ben ne yapsam, Nuri Bey’inki kadar ‘devrimci’ bir selam gönderemem.
Bizim devrimciliðimiz, ‘cürmümüz kadar.’
Cür’et ediyorum, bir nevi devrimcilik yapýyorum.
Nuri Bey’e, buradan ‘devrimci bir selam’ gönderiyorum.
Biz, Kudüs’ü sevmeyi, Sezai Karakoç’tan ayrý, Nuri Pakdil’den ayrý öðrendik.
Bayram namazý nasýl bir þeydir Kuds-i Þerif’te? (Ben, El-Aksa’da bir Kadir Gecesi geçirdim. Bin aydan daha güzeldi.)
Bugün, Kudüs’teki Harem-i Þerif’in yanýndaki çarþýda, bayram þekeri alan bir Filistinli kadýn resmi gördüm.
Nedir o þeker?
Bilebilir miyiz?
Hangi eve gidecek? Hangi konuða tutulacak?
Filistinli bir çocuðun þekere sevinmesini tahayyül etmek çok güzel.
Bizim taraflarda þekere sevinen çocuk kaldý mý?
Adeviyye’de ablalar tatlý hazýrlýyor. Budur iþte bayram.
Artistliðin lüzumu yok, bayramý kutlayacaksýn. Allah’ýn lutf u keremine koþa koþa gideceksin.
Ben, bugün için bir yazý yazmýþtým. Dedim ki, ‘Bugün bayram, neyine gerek senin Silivri milivri?’
Aklýndan ne geçiyorsa yaz, milletin kafasýný politik laflarla ütüleme. Ýþte bunlarý yazdým.
Yazsam, daha saatlerce yazarým.
Burada durayým.
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN.
Bayramda, insanýn annesinin babasýnýn elini öpebilmesi, çocuklarýna sarýlabilmesi kadar büyük nimet yoktur. Bu nimete sahip olanlar kýymetini bilsin.
(Ben, yukarýdaki hatýrayý yazýp bitirdikten sonra Fatih Yurdakul’u aradým. Yanlýþým var mý diye. Fatih, Rasim Özdenören’in daha iyi bildiðini söyledi. Rasim Abi’yi de aradým. Bir iki yanlýþým varmýþ. Düzelttik. Atasoy Abi’den (Müftüoðlu) dinlediðim biraz farklýydý. Dinleyeli hiç yoksa 30 yýl oldu. Ben de unutmuþ olabilirim. Hepsine selam olsun.)