En baştan söyleyeyim.
Asgari ücret zammı birçok kesim gibi bana da az geldi.
Her ne kadar dolar bazında artmış dahi olsa da alım gücü bakımından biraz daha yukarıda bir rakam bekliyordum. Haber merkezindeki değerlendirmelerde benim rakamım 23 bin 540 lira şeklindeydi.
Ancak aklıselim ile bir değerlendirme yapmak gerekirse Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in ayaklarını yere sağlam basma konusundaki kararlılığını net bir şekilde gördük.
Zira hükümet enflasyonla mücadele sürecinde kronikleşen meseleye pansuman yapmak yerine ameliyat kararı almış. Kesin bir çözüm için düğmeye basmış gibi görünüyor. 2025 yılı enflasyon hedefi yüzde 25 ve bu hedefin tutturulması için kan kusturan ama kızılcık şerbeti içtim dedirten bir karar verilmiş...
Kendi adıma Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milleti için elinden geleni yapmaktan imtina etmeyeceğine inanıyorum. Kaldı ki asgari ücret devletin ödediği bir maaş değil. Patronlar çalışanlarına karşı daha bonkör davranabilir. Bunun önünde hiçbir engel yok. Serbest piyasada maaş ücret pazarlığı herkes için bir hak.
Ancak verilen rakamla, işsizlik patlamasına karşı da önlem almak, talep enflasyonunu biraz frenlemek ihtiyacı hissedilmiş belli ki. Hükümetin enflasyonu düşürüp, alım gücünü artırmaya odaklandığını görüyoruz. Umarız evdeki hesap çarşıya uyar. 2025 yılında yüzde 25 enflasyon hedefini tutturabiliriz. Bu süreçte hem Ticaret Bakanlığı'nın hem de Tarım Bakanlığı'nın etiket oyunlarıyla ilgili yaptığı uyarılar, denetimlerin sıkı şekilde sürdürüleceği mesajları dikkat çekiciydi.
Bir başka dikkat çekici açıklama ise MÜSİAD Başkanı Asmalı'dan geldi. Asmalı devletin de yeniden değerleme oranını yüzde 43,93'ten yüzde 30'e çekilmesini istedi. Tabii vatandaş gibi devletin de kemer sıkması, tasarruf yapması talebi var.
İnşallah 2025 geride bıraktığımız yıldan daha iyi olur...
YENİ TEZGAH KURULUYOR
Suriye'de kaybedenler kulübü listesinde ilk sıralarda İran da bulunuyor elbette. Ve Tahran yönetiminin Şii Hilali hayali de bu süreçte karanlığa gömüldü. Üstelik de bu hayal ile İran çok uzun yıllardın bulunduğumuz coğrafyaya kan, gözyaşı ve acı dışında bir şey de veremedi.
Bugün geldiğimiz noktada İran'ın, komşumuz Irak'taki nüfuzu azaldı.
Sudani hükümetinin Esed devrilirken Irak'taki Şii Haşdi Şabi güçlerini Suriye'ye göndermemesi, Şii Lider Sadr'ın Suriye'nin iç işine karışmama politikası en açık göstergelerdi. Üstelik bu süreçte İran, Hamas ve Hizbullah liderlerini de İsrail'e karşı koruyamadı. Prestij ve güven kaybetti. Şimdi durum ortadayken hala Tahran'dan "Suriye gençlerini isyana çağırıyoruz" gibi açıklamalar geliyor. Tahran yönetimi büyük bir yıkım devralan yeni Suriye hükümetinin 30 milyar dolar savaş tazminatı ödemesini istiyor.
Ve kimilerine inanması güç gelebilir ama Tahran yönetiminin terör örgütü PKK/YPG ile iş birliği yapan Süleymaniye yönetimi üstünden yeni arayışlar içinde olduğu iddia ediliyor. Yani belli ki KYB Lideri Bafel Talabani de yaşananlardan ders çıkarmamış... Bu süreçte DEM Parti Eş başkanı Tülay Hatimoğulları başkanlığındaki heyet, KYB lideri Talabani ile Suriye'deki gelişmeleri görüştü. Yani "yeni bir tezgah mı?" kuruluyor sorusu ortada duruyor.
Ancak bu süreçte hem Suriye Lideri Ahmet Eş Şara, Suriye topraklarında terör örgütü PKK/YPG ve DEAŞ'a yer olmadığını net bir şekilde söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da grup toplantısında bölgemizde emperyalist planları bozduk mesajı verdi.
Erdoğan'ın "Terör örgütünün Kürt kardeşlerimizle aramıza kandan duvarlar örmesine izin vermedik" ifadesi dikkat çekiciydi.
Bu yüzden umarız Tahran yönetimi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, "İran yaşananlardan ders çıkarmalı. Biz de Tahran'a yardımcı olmalıyız" mesajını komşumuz gerçekten iyi okur. Zira fitne tohumlarıyla, kan ve gözyaşı getiren yeni Acem oyunlarıyla bir yere varmaları mümkün değil...
KALABALIKLARDA KAYBOLMAK
Bilmiyorum zaman zaman siz de böyle hissediyor musunuz?
Bazen kalabalıkların içinde kayboluyoruz.
Dost sohbetleri eskisi gibi lezzetli olmuyor,
Aile ziyaretlerinde herkes elindeki akıllı cihazın içinde kayboluyor.
Çocuklar akraba, eş dost ziyaretlerine gelmek istemiyor.
Gelenler de edilen sohbete ne eşlik ediyor ne de dinliyor.
Geçenlerde misafirliğe gelen arkadaşımın kızı, bizim gittiğimiz evdeki genç kocaman kulakları takmış robot gibi koltukta öyle oturuyordu.
Belli ki bir müzik ya da başka bir şey dinliyordu.
Bu yüzden Türk Dil Kurumu'nun 2024 yılının kelimesi kavramı olarak
"Kalabalık yalnızlık" seçimi dikkatimi çekti.
Belli ki başkaları da benim gibi düşünüyor.
Oylamaya değer bulunan kelimeler "kalabalık yalnızlık", "merhamet", "yabancılaşma", "algoritma", "yozlaşma", "yapay zekâ" ve "dijital yorgunluk" olarak belirlenmişti. Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında "2024 Yılının Kelimesi/Kavramı" olarak "kalabalık yalnızlık" kavramının seçildiği açıklandı.
Bu satırları yazarken Areda Survey'in son araştırması geldi aklıma.
Gençlerin yüzde 90,5'inin akrabalarıyla aynı apartman / semtte oturmak istemesi ise oldukça dikkat çekici. Ayrıca Türk halkının yüzde 54,4'ü akraba ilişkilerinin orta düzeyde olduğunu belirtirken yüzde 34,9'u bir ihtiyaç halinde akrabalarına müracaat etmeyeceğini söylüyor. Erkeklerin yüzde 67,5'i akrabalarıyla aynı apartmanda oturmak isterken, kadınların yüzde 61,9'u istemiyor!
Herkesin şapkasını önüne koyup kendi açısından meseleyi değerlendirmesinde fayda var diye düşünüyorum.
GAZZE'Yİ UNUTMA
Sözü çok fazla uzatmayacağım.
Zaten aslında sözün tükendiği zamanlardayız.
Ama sussak da gönül razı değil.
Gazze'yi unutmayın!
Uluslararası izleme kuruluşundan Gazze'nin kuzeyinde kıtlığın "haftalar içinde başlayacağı" uyarısı yapıldı.
İsrail'in soykırım politikası, açlığı bir silah olarak kullanması, savaş suçları katlanarak artıyor.
Ne diyelim inşallah gün gelir dünyaya adalet dağıtacak güce kavuşuruz. Suriye'deki gibi Gazze'dekilerin de zulümden kurtulduğunu görürüz.