CHP Ýzmir milletvekili Birgül Ayman Güler’in meclis çatýsý altýnda “Türk ulusu ile Kürt milliyeti eþit olamaz” demesi, büyük bir skandaldý kuþkusuz. Ama daha da vahimi, meclis sýralarýndaki
CHP vekillerinin hemen hepsinin bu sözleri desteklenmesiydi.
Nitekim bu olay üzerine partisinden istifa ederek onurlu bir tavýr alan Adýyaman milletvekili Salih Fýrat da, “son kýrýlma noktasý”nýn “arkadaþlarýmýzýn neredeyse tamamýnýn bu cümleleri alkýþlamasý” olduðunu söylemiþ.
Bu ise CHP yönetiminin biraz oturup düþünmesini gerektiriyor. “Ulusumuzu seviyoruz, dolayýsýyla elbette ulusalcýyýz” gibi basit cümlelerle aþýlamayacak bir ideolojik tehlike var çünkü ana muhalefet partisinin önünde.
Ne mi bu tehlike?
Özetle, Türkiye’nin 80 küsur yýllýk “asimilasyon” politikasýnýn çökmesi karþýsýnda, “çoðulculuða” ilerlemek yerine “ýrkçýlýða” gerilemek.
Peki ne demek bu, biraz açalým.
‘Ne mutlu Türk’üm diyene’
Evvela þunu belirteyim: Türkiye resmi ideolojisinin Kürtlere ve diðer Türk-olmayan etnik unsurlara karþý tutumu, bazýlarýnýn sandýðýnýn aksine, “ýrkçýlýk” esasýna dayanmaz. “Asimilasyonculuk” esasýna dayanýr.
Bu iki kavram ise birbirinin zýttýdýr. Irkçýlýk, farklý unsurlarý aþaðýlayýp dýþlarken, asimilasyonculuk onlarý kendi bünyesine alýp eritmeye çalýþýr.
Örneðin, Atatürk’ün meþhur “ne mutlu Türk’üm diyene” sözü, Atatürkçülerin de övünerek söylediði gibi, ýrkçý deðildi kesinlikle. Fakat asimilasyonistti.
Asimilasyonistti, çünkü Türkler ile Türk-olmayanlarý ortak bir “üst-kimlik”te birleþtirmeyi deðil, Türk-olmayanlarý Türkler içinde eritmeyi hedefliyordu.
(Oysa Cumhuriyet öncesinde, “Osmanlýlýk” diye anayasal bir üst-kimlik vardý. Yahut Ýngilizler, Ýskoçlar ve Galliler, “Britanyalýlýk” üst-kimliðinde birleþir.)
Dahasý, Cumhuriyetin asimilasyonculuðu, hemen her toplumda görülen “doðal” dinamiklere (ekonomik motivasyonlara, kültürel cazibeye vs.) dayanmakla yetinmedi. Baský ve yasaða dayanarak “ zoraki asimilasyon” halini aldý.
Zorladýkça da tepki çekti. Bilhassa, Türk-olmayan etnik gruplarýn en büyüðü olan Kürtler, asimile deðil ajite oldular. “Kürt sorunu” da böyle ortaya çýktý.
‘Ne mutlu Türk olana’
Þu anda geldiðimiz nokta ise þöyle özetlenebilir:
Kürtler arasýndaki tepki, zamanla etnik milliyetçiliðe dönüþtü. Bilhassa BDP çevresi, Kürtleri ayrý bir “ulus” olarak örgütleme hedefinde. (Öcalan’ýn bundan geri adým attýðý söyleniyor; bakalým, göreceðiz.)
AK Parti ve bazý liberaller, asimilasyonun tutmadýðýný görüyor, bu yüzden çoðulcu bir “Türkiye milleti” vizyonu oluþturmaya çalýþýyor. (Bence doðrusu da bu.)
MHP ise, “olmayacak duaya amin” demeye devam ediyor, yani klasik asimilasyonist çizgide ýsrar ediyor.
Ancak MHP’yi en büyük sorun gibi görenler (mesela sol-liberaller) yanýlýyor. Çünkü asimilasyon ýsrarýndan çok daha tehlikeli bir dinamik var ortada: Türk ýrkçýlýðý.
Yani, “madem Türk olmayý kabul etmiyorsunuz, o zaman ikinci sýnýfsýnýz, hatta düþmansýnýz” demek.
“CHP’nin ulusalcý kanadý” denen çizgi, iþte buna denk geliyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene”den, “ne mutlu Türk olana”ya sýçrýyor.
Bu ýrkçýlýðýn, Ýslamiyet ve Osmanlý referanslarýna sahip olan MHP’den ziyade, laik CHP’de ortaya çýkmasý ise bir tesadüf deðil. Çünkü, Þükrü Hanioðlu hocanýn dünkü Sabah’taki önemli yazýsýnda izah ettiði gibi, bugünün ulusalcýlýðý, 1930’lar CHP’sindeki seküler, din-karþýtý ve düpedüz kafatasçý çizginin doðal devamý.
CHP, bu tehlikeli damardan kurtulmadýkça, “Yeni CHP” filan olamaz. Bu yüzden de, Kýlýçdaroðlu’nun bir numaralý meselesi bu olmalýdýr.