Aşk, ihtiras, aldatma ve dahi memleket meselesi

Saçını, sakalını ‘kadın ruhunun inceliklerini anlama’ yolunda ağartmış, kadın konusunda uzman, ihtiyar bilge adam olarak yaşamını sürdürebilirdi...

Altı ayda bir bitirip sudan ucuza sattığı aşk romanlarını ‘arkası yarın’ serisine bağlayabilir, gece serinliğinde efil efil esen rüzgarların kulağına fısıldadığı şarkılarla uyuyup, çiçek kokulu sabahlara uyanabilirdi...

Kurguladığı hayatlar, yarattığı kahramanlar bizim ihtiyar adamı tatmin etmedi...

Tuhaf ve arızalı zihin yapısıyla, aşk-ihtiras-aldatma üçgeninde yazdığı, yeterince marjinal romanlarıyla toplumun sinir uçlarıyla oynayarak, dikkatleri üzerine topladı.

Verdiği röportajlardaki söylemleriyle, artistik pozlarıyla erkeklerin değil ama ‘yalnız kadınların’ beğenisini topladı.

Hani annem olsa “Daha ne istiyorsun? Toprak doyursun gözünü” der de, ‘tatminsizlik’ bambaşka bir şey...

Yıllarca kutsadığı kadını (Allah razı olsun kendisinden!!!) müzayedede açık artırmaya çıkarıp, ‘kadına benden daha fazla kimse değer veremez’ kabadayılığında ‘Ulan, bir kadın ..... vatanı satarım’a getirdi...

Kadın konusunda geldiği nokta buydu!

***

‘İhtiyar yazar-adam’ şimdi de kafayı ‘memleket meseleleri’ne takmış durumda...

Güya Kürt sorunu yazıyor ve yine güya Kürt halkına yüreği yanıyor ve Kürtlere karşı yapılan haksızlığa karşı bir Don Kişot kahramanlığıyla esip gürlüyor...

Sık sık artık ihtiyarladığı için ‘kaybedecek’ bir şeyi olmadığından dem vuruyor ihtiyar adam...

Cesaretini, kadınları anlamak yolunda ‘ihtiyarlattığı’ ömründen alan Altan, Başbakan, Genelkurmay artık günün talihlisini nasiplendiriyor!

Hey yumurtaya dahi can veren Allah, sen nelere kadirsin...

Dün “Kürt Mandelası” yazısını görünce “Kürt sorunu” konusunda da artık zirveye geldiğini anlayıp gülümsedim.

Şimdi oturup bu ihtiyar adama, Mandela’yı Güney Afrika’nın MİT’i keşfetmedi, verdiği özgürlük mücadelesi de ‘derin devlet’ tarafından oluşturulmuş bir örgüt değildi diye nasıl anlatayım?

Halkının özgürlüğü için kendi canını ortaya koyan Mandela ile ‘can’ı bütün ‘can’lardan daha kıymetli olan terörist başını hangi vicdanla eşitleyebildin?

Bu ‘ihtiyar adam’a Mandela’nın temel yaklaşımı, şiddete başvurmadan ‘düşmanını kazanmak’ üzerine kurulmuş bir yaklaşımdı, bu zihniyetteki bir adamın ‘çok kanlı eylemlerin emrini’ verdiğini hangi mantık ve izanla söylüyorsun diye sorsan kulakları duyar mı?

Mandela’nın yıllarca hapiste yatmasıyla İmralı’daki caninin, terörist başının hapiste yatmasından hangi kafayla bir ortaklık ve benzerlik çıkartıyorsun diye sormak hakkımız değil mi?

Pardon ama ‘ihtiyar adam’ hangi kafayla yazıyorsun bu yazıları da onbinlerce insanın ölümünden sorumlu bir terörist başında ‘siyaset sahnesinde star kumaşına sahip bir lider kumaşı’ görüyorsun?

İhtiyar adam, gencecik yaşta bu kadar insanın neden kendi iradeleri dışında bedenlerinin ölüme yatırıldığını ve o bedenler üzerinden kirli oyunlar oynandığının hesabını sormuyor...

İmralı’daki caninin isteseydi daha önce de bu ‘kirli oyunu’ durdurabileceğini, bugüne kadar neden sustuğunu sormuyor!

Seçkin ihtiyar için ‘gariban can’ların kıymeti yok elbette!

‘Öl’ diyorlar ölüyorlar mecburen...

Bedenlerini ölüme yatırmasalar, kendileri ölümü göze almasalar örgüt infaz edecek!

Başka şansları yok ki, ölüm-ölüm seçenekleri, ölüm ve hayat değil..

Bizim ihtiyar adam da gerilimler üzerinden popülarite sağlamaya tatminsiz ruhunu tatmin etmeye çalışıyor.

Bilmiyor ki yaşananlar gerçek, acılar sahici...

Bu kadınlar aşk acısından gözyaşı dökmüyorlar, evlat acısıyla yürekleri yanıyor...

Bir katilden aşk romanlarına bir kahraman yaratabilirsin ihtiyar adam ancak İmralı’daki katilden bir kahraman çıkartamazsın?

Gördüğün ‘star kumaşı’ romanlarında tepe tepe kullan, ister Mandela yap istersen Fidel Kastro, tercih senin... Kurgulayıp yazdığın romanı sudan ucuza okurlarına sat ve hayrını gör...

Herkes ‘romandır’ deyip okur geçer...