Askere gaz verenler nerede

Meclis’teki 28 Þubat Komisyonu’na ifade veren bazý medya yöneticilerinin söylediklerine bakarsanýz 28 Þubat sürecini sanki birtakým askerlerin kendi kendilerine kotardýklarý bir iþ zannedersiniz. Oysa sürecin mimarlarý marifetlerine “postmodern darbe” adýný vermiþlerdi. Çünkü eskiden olduðu þekliyle askerin kýþladan çýkýp sivil yönetime el koyduðu “konvansiyonel”darbe modelinden farklý bir mekanizmayla iþliyordu bu süreç.

Gazete manþetlerinden duyurulan “þimdi sýra silahsýz kuvvetlerde” þifresi 28 Þubat sürecinin suç ortaklarýný açýða çýkarmakta tek baþýna yeterli bir kanýt. Silahsýz kuvvetler dedikleri yapý zaten bir yanýyla Ankara’daki bürokratik oligarþinin, bir yanýyla da Ýstanbul’daki iþ çevrelerinin güdümündeki sözde sivil toplum kuruluþlarýndan oluþmaktaydý. O günün egemen medya düzeni de “Ýstanbul dukalýðý” diye tabir olunan sermaye sahibi azgýn azýnlýðýn kontrolündeydi.

Ýstanbul dukalýðýnýn bu sürece dâhil olmaktaki motivasyonu da halkýn iþbaþýna getirdiði siyasi kadrolarýn yaklaþýmlarýna karþý ideolojik hazýmsýzlýktan ibaret deðildi. Ekonomik çýkarlarý söz konusuydu. 28 Þubat süreci sayesinde hem kendi ekonomik çýkarlarýný tehdit eden hükümetten kurtuldular hem de postmodern darbe sürecinde tezgâhlanan katakullilerle haram sermayelerine haram paralar kattýlar. El deðiþtiren þirketler, batýrýlan bankalar, aleni peþkeþler herkesin bildiði þeyler.

***

28 Þubat sürecinde medya masum bir seyirci deðildi; sahnedeki aktörlerden biriydi.  Belki de aktörlerin en önemlisiydi. Medyanýn desteði ve iþbirliði olmasaydý bu sürecin gerçekleþmesi mümkün olamazdý. Medyanýn rolü darbeye meþruiyet oluþturmak ve “darbe ortamý hazýrlamak” için psikolojik harp yürütmekti.

Günlerce, aylarca manþetlerden inmeyen, televizyon ekranlarýndan düþmeyen “Aczmendi” hikâyeleri baþta olmak üzere toplumda irtica paranoyasý oluþturmaya yönelik “haber”ler hep bu amaca yönelikti.

Askerlerin de büyük ölçüde medyanýn oluþturduðu bu psikolojik ortama uygun olarak hareket ettikleri, halkýn seçimiyle iktidara gelen siyasi kadrolara karþý sürdürdükleri mücadelede bu psikolojik ve lojistik desteði arkalarýna aldýklarý bir hakikat.

Þurasýný açýkça görmek lazým: Mesele hiç de bazýlarýnýn ortaya koymaya çalýþtýðý þekilde “28 Þubat’taki kamplaþmada bazý gazetecilerin darbeci generallerden yana tavýr koymasý” deðildir. 28 Þubat bazý generallerle bazý medyacýlarýn beraberce kotardýklarý bir iþtir.

***

Köprülerin altýndan bir hayli sular aktýktan sonra bazý medyacýlarýn o dönemde yaptýklarýndan nedamet getirmeleri, iþledikleri günahlar için toplumdan af dilemeleri olumlu bir tutum elbette. Yapýlanlarýn yasal boyutu dýþýnda, ahlaki boyutu ilgilendiren alanda iþlenen kabahatleri sürecin maðdurlarý affetmek isterlerse affedebilirler. Ama bugün yaptýklarý açýklamalarla o süreçteki sorumluluklarýný olduðundan küçük ve önemsiz göstermeye çalýþmalarý affedilemez.

Bütün sorumluluðu üç beþ darbeci generalin omzuna yükleyip kendi rollerini unutturmaya çalýþanlara kimseyi aptal yerine koyamayacaklarýný birilerinin söylemesi lazým.

Özellikle bu iþlerden ekonomik çýkar elde eden, masum insanlarýn gözyaþýný paraya tahvil eden vicdansýzlarýn “ne yapalým kardeþim, darbe yapmak isteyen askere karþý çýkamadýk” diye bir savunma yapmaya haklarý yok.

Bunlar o dönemde Ýstanbul dukalýðýnýn ekonomik menfaatlerine ve Ankara oligarþisinin politik hesaplarýna hizmet etmelerinin karþýlýðýnda ceplerine attýklarý her kör kuruþun hesabýný vermedikçe 28 Þubat defterini kapatmayý kimse düþünmesin.