Batý’nýn televizyona çýkýp ahkam kesenleri, kaleme sarýlanlarý, Ýslamofobilerini “özgürlükçü, tarafsýz, liberal” gibi sözcüklerle cilalayan yorumcular, düþünürler, siyasileri Arap Baharýnýn bir yalan olduðunu, demokrasi yerine kargaþa getirdiðini öne sürüyorlar. Gönüllerinden geçeni kusanlarsa, Ýslam’ýn hoþgörüden yoksun, uzlaþmadan uzak olduðu için demokrasinin Müslüman ülkelerde hiçbir zaman uygulanamayacaðýný söylüyorlar.
Bu görüþler gerçeði yansýtmýyor. Herkesin pembe bulutlar üzerinde koþuþturduðu, hayaller kurduðu, Araplarýn sokaklara döküldüðü ve üç diktatörü alaþaðý ettiði günler uzaklarda kaldý. O sokaklara dökülenlerin büyük bir çoðunluðu hayal kýrýklýðýna uðradý; yaþamlarý belki de eskisine oranla çok daha kötü.
Ancak neyin, neden ve nasýl olduðunu irdelemekte yarar var:
Her þeyden önce “hiçbir þey çabucak ve kolayca gerçekleþmeyecekti!” Arap Baharý baþlayýp hemen bitecek bir olay deðil, bir süreç. Arap diktatör ve öylesi bir düzenden nemalananlar demokrasi geldi diye kaçýp saklanmayacak ya da ortadan kaybolmayacaktý. Batý’nýn Arap Baharýna desteðiyse ta baþtan beri belirsizdi. Dahasý Batý her zamankince ikili oynamayý tercih etti. Yani bir yandan yeni filizlenen demokrasilere arka çýkarken öte yandan diktatörlerin destekçileriyle dirsek temasýný sürdürdü; ne olur ne olmaz hesabýyla!
Uzun süre baský altýnda tutulmuþ, itilip kakýlmýþ toplumlarýn bir gecede, insan haklarýna saygýlý, çoðulcu, hoþgörülü bir millete dönüþmeleri mümkün deðildir elbet. Demokrasi kuþaklar boyu sürebilecek, uzun süreli bir mücadele sonucu elde edilebilir ancak.
“Askerin demokrasiye yönelik tutumu deðiþkendir.” Tunus’ta, örneðin, silahlý kuvvetler diktatörü býraktý, siyaset sahnesinden çekildi. Mýsýr’daysa tam tersi oldu! Perde arkasýndan çalýþarak halký sokaða döktü, “düzeni saðlamak” adýna seçilmiþ yönetime el koydu.
El koydu da... Eline yüzüne bulaþtýrdý. Silahlý Kuvvetlerin demokrasiye sahip çýkacaðý, destekleyeceði kavramý, tecrübeyle sabit, kocaman bir yalandýr!
Libya’da diktatörü Batý devirirken Suriye’de kýlýný kýpýrdatmayýp uzaktan izlemeyi tercih ediyor. Bu iki ülkede de asker demokrasi karþýtý, diktatör yanlýsý. “Asker demokrasinin gelmesini kolaylaþtýrýr” deyiþi kesinlikle doðru deðil. Kendi içinde demokratik olmayan bir kurum, nasýl kendine yabancý bir düzene destek olabilir ki!
Arap baharýna soyunan ülkelerin en büyük hatasý silahlý kuvvetlerin etkisini ve gücünü önemsememek olmuþtur. Dahasý muhalefetin varlýðýný inkar etmekle kalmamýþ, uzlaþma yollarý arayacaklarýna, silip atmanýn çarelerin aramýþlardýr. Sadece Tunus’taki iktidar anlamýþtýr bir baþýna yönetemeyeceðini ülkeyi; muhalefetin sesine de kulak vermesi gerektiðini. Tabi muhalefet Türkiye’deki gibi olaðanüstü beceriksiz çýkar, sür-git yapýþacaðý asker eteði aranýrsa iktidarýn da iþi ayný oranda zorlaþýr.
“Sokaða dökülenlerin sayýsý milyonu aþsa da gücü sýnýrlýdýr” gerçeðini unutmamak gerekir. Sokak iktidar deðiþtirebilir düþüncesi, uydu televizyonlarý ve sosyal medya aracýlýðýyla kök salmýþtýr. Dünyada hiçbir ülke, ister batýda ister doðuda, bu iletiþim ve etkileþimden kendini uzak tutamaz. Ancak bunlar baþlýbaþýna yeterli deðildir. Toplumsal baþkaldýrý ve öfkeyi gerçek ve uzun süreli, millet çoðunluðunun beklentilerini karþýlayacak bir deðiþime dönüþtürdüðünüz an demokrasiyi yaþatabilirsiniz. Örneðin 2002 yýlýndan bu yana AK Parti, Türkiye’de bunu büyük ölçüde baþarabildiðinden seçimlerde yüzde ellinin üstünde oy alabilmiþ, milletin oylarýna sýrtýný dayayarak darbe yanlýlarýný silahlý kuvvetlerin içinden ayýklamayý baþarmýþtýr. Muhalefetse bu gün de, dün olduðu gibi, Türkiye gerçeklerini bir türlü kavrayamamanýn sancýlarýný çekmektedir.
Arap ülkelerindeyse, seçimle gelen iktidarlarýn, toplumsal beklentileri hayata geçiremedikleri sürece demokrasiyi yaþatmalarý çok ama çok zordur.