Eðitim-öðretim sektörümüzün çok çeþitli alanlarýnda bu sütunda görüþ ve önerilerimi dile getirirken askeri mektepler ve askeri yüksekokullar genellikle kapsama alanýmýzýn dýþýnda kalýyorlar.
Bu durum yani askeri mektepler ve askeri yüksekokullarla ilgili deðerlendirmelerimizin eksikliði bir açýdan anormal, bir açýdan da çok normal ve doðal.
Meselenin anormal olan yaný þu: Bu okullar da merkezi bütçe gelirleriyle finanse edildiklerine göre hepimizin ilgi, deðerlendirme, eleþtiri alanýna mutlaka girmeli; demokrasinin özü vergi mükellefinin her kuruþunun harcanma alanýnýn hepimizin sorumluluðunda olmasý. Askeri okullarda, bu kurumlarda harcanan kamu parasýnýn “normal, meþru, askeri” kanallara gittiðinin bilinmesi, denetlenmesi lazým.
Bu kurumlardaki eðitim-öðretim süreçlerine sivillerin ilgisizliðinin doðal ve normal boyutu ise bu okullarýn ilgi alanlarýnýn teknik-askeri düzeyinin yüksekliði, sivillerin çok büyük bölümünün bu konulara aþina olmamasý; iktisatçýlar bu duruma enformasyon asimetrisi diyorlar ama ayný iktisatçýlar enformasyon asimetrisinin çok önemli bazý sorunlar yarattýðýný da biliyorlar.
Askeri mektepler yani askeri liseler, kara-deniz-hava harp okullarý, askeri akademiler, mesela Büyük Britanya’da olduðu gibi faaliyet gösterseler, sivillerin bu kurumlara görece ilgisizliði daha da iyi anlaþýlacak ama bizde galiba durum Britanya’daki gibi pek deðil.
Geçtiðimiz haftanýn en önemli konularýndan biri de galiba emekli Genelkurmay Baþkaný Sayýn Hilmi Özkök’ün Silivri mahkemelerinde tanýk olarak verdiði ifadeler idi.
Sayýn Özkök, eski silah arkadaþlarýnýn tutuklu olduðu davada tanýk sýfatýyla ifade verirken çok zorlanýyor ama çok da önemli bilgiler veriyor; bu bilgilerden biri de 3 Aralýk 2003 tarihinde Karargahta (Genelkurmay Baþkanlýðý) bir toplantýda “muhtýra” sözünün geçtiðini açýklamasý.
Aralýk 2003, tamamen objektif olmaya gayret diyorum, Türkiye’nin yakýn ve orta vade geçmiþinin, 70-80 yýldan bahsediyorum, muhtemelen en parlak günleri, AB süreci ilerliyor, bütçe açýklarý azalýyor, yeniden büyümeye dönülüyor, vs.
Bir askerin “muhtýra” düþünmesi her zaman sapkýnlýktýr, 3 Aralýk 2003’de düþünmesi daha da ileri düzeyde bir sapkýnlýktýr.
Meselenin siyasi boyutu ayrý ama orgeneralliðe kadar yükselebilen bir askerin hoþuna gitmeyen her geliþme karþýsýnda aklýna muhtýranýn ya da darbenin gelmesi çok daha derinlerde, siyasi sorunu aþan bir problem ve muhtemelen askeri okul süreçlerinde alýnan eðitimin (!!!???) bir ürünü.
Aþaðýda, harp okullarýnda eðitim ve öðretimin planlanmasýnda, programlanmasýnda ve uygulanmasýndaki resmi ana ilkeler var:
1. Öðrencilere Atatürk ilke ve devrimleri doðrultusunda ve Atatürk milliyetçiliði, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine baðlý hizmet bilincinin ve mesleki deðerlerin kazandýrýlmasý saðlanýr.
2. Milli kültürümüz, örf ve adetlerimize baðlý s?ekil ve özellikleri ile evrensel deðerler içinde korunarak geliþtirilir ve öðrencilere milli birlik ve beraberliði güçlendirici ruh ve irade gücü saðlanýr.
3. Eðitim-öðretim plan ve programlarý, çaðdaþ, bilimsel ve teknolojik esaslara, ülke ve ilgili kuvvetlerin ihtiyaçlarýna ve ayrýca öðrencinin lisans üstü düzeyde eðitim ve öðretim almasýna imkan saðlayacak þekilde hazýrlanýr.
Bu ana ilkeler sýralamasý ilginç deðil midir?
En azýndan, üçüncü ilke birinci ve ana ilke olmak zorunda deðil midir?
Burada çok büyük bir problem var ve bu probleme nedense kimse dokunmuyor, kimse bu süreçleri, kamu parasýyla yürütülen bu süreçleri, gençlerin kafasýna darbecilik, muhtýracýlýk sapkýnlýklarýnýn sokulduðu, siyasete müdahalenin normal karþýlandýðý süreçleri denetlemeyi, düzenlemeyi aklýna getirmiyor.
Belki de aklýna getiriyor da cesaret edemiyor; kimden korkulup cesaret edilemediðini de ben anlamakta zorlanýyorum; faili, yazarý belli 27 Nisan muhtýrasýnýn hala neden yargý önünde olmadýðýný anlayamadýðým gibi.
Problem askeri eðitimin her aþamasýnda, buna kuþku yok ama sorun ayný zamanda sürekli eðitim biçimine dönüþmüþ gibi görünüyor; bendenize inanmayanlar mesela (sadece vahim bir örnek) Deniz Kuvvetleri eski Komutaný Oramiral Yener Karahanoðlu’nun Eylül 2006’da Deniz Harp Okulu’nda meç kuþanma töreninde yaptýðý konuþmaya internetten bir göz atsýnlar lütfen.
Askeri mekteplerde eðitim-öðretim süreçleri, bunlara harp okullarý, askeri akademiler de dahil, bir kamu hizmeti, kamu malý (public good) niteliðini yitirmiþ kamusal zarara, kamusal kötülüðe (public bad) dönüþmüþ durumda, bu çok eskiden beri böyle, Türkiye bu kamusal kötülüðün maliyetini çok fena ödedi, artýk bu alana radikal biçimde el atmanýn zamaný.
Karargahta 3 Aralýk 2003 günü muhtýra konuþulmuþ; 4 Aralýk 2003’de ise, bir gün sonra, Hürriyet gazetesinde Sayýn Ertuðrul Özkök yazýsýný aynen þöyle bitirmiþ: “Baþýnýza Türk ordusu kadar taþ düþsün”.
Ben, Yener Karahanoðlu’nun konuþmasýna askerlik, buna da gazetecilik derim doðrusu kardeþim. twitter.com/KarakasEser