Asla vazgeçmeden

Türkiye’de de görev yapmýþ kimi ABD’li diplomatlarýn dile getirdiði bazý tezler, Ankara-Washington hattýnda yakýn dönemde ilginç geliþmelerin habercisi sayýlabilir. Eski bir büyükelçinin hayli kýþkýrtýcý bir üslupla dile getirdiði düþünceler, ne kadar Washington yönetiminin görüþlerini yansýtýyor, elbette tartýþýlýr. Ancak Türkiye’nin bölgesel rolü üzerinde daha fazla konuþmanýn herhalde kimseye zararý olmaz. 

Biz adýna ne dersek diyelim, Batýda hýzla ‘Ýslam Devleti’ olarak anýlmaya baþlayan yapýyla mücadele etme konusunda Türkiye’den beklentilerin hayli farklý olduðu çok açýk. Biraz karmaþýk ama þöyle anlatabiliriz. Ankara, bir yandan Suriye politikasýnda kendisine yakýn gruplar üzerinden istikrarsýzlýk yaratmakla suçlanýyor. Diðer yandan DAEÞ’e karþý mücadelede uluslararasý aktörlerin kendi saflarýnda gördüðü Kürtlere karþý topyekun savaþ baþlatmakla suçlanan da Türkiye.

Kuþkusuz Türkiye’nin Suriye politikasýný pek çok yönden eleþtirmek mümkün. Nitekim bu konuya dair son beþ yýlda çok sayýda yazý kaleme aldým. Ancak Suriye politikasýný, özellikle de bahse konu büyükelçinin yaptýðý gibi Ankara’yý köþeye sýkýþtýrma ve elini daraltma mazereti olarak yansýtmak isteyenlerin kötü niyetleri de aþikar.

Baþýndan beri savunduðum tez özetle þu: Türkiye’nin Suriye’yle ilgilenmesi deðil, ilgilenmemesi facia sayýlmalý. Ancak bu ilginin doðru politikalar ve zengin araçlarla yürütülmesi konusunda ciddi sorunlar yaþadýðýmýz da ortada. Bu saatten sonra kolay olmasa da, bu büyük sorunu yönetirken Kürt-Arap çatýþmasýný aþarak politika üretme kabiliyetine sahip tek ülke hala Türkiye.

Bu nasýl mümkün olacak ve neden önemli? Bu sorunun cevabý aslýnda yaný baþýmýzda duruyor. Türkiye, Irak ve Suriye sýnýrlarýnda hatýrý sayýlýr bir Kürt nüfus yaþýyor ve bunlar farklý siyasi akýmlar ve tezler etrafýnda örgütlenmiþ yapýlardan oluþsa bile, son yýllarda kendi aralarýnda ciddi bir tecrübe alýþveriþi olduðunu gözden kaçýrmamak gerekiyor.

Demek ki sadece kendi içimizde ve yakýn coðrafyamýzda yaþayan Kürtlere bakarak bile Suriye ve bölge politikamýzýn zeminini gözden geçirmek mümkün. Burada tahmin ettiðimizden daha büyük bir dinamizm var ve sözgelimi Irak’taki Kürt yönetimi içinde yaþanan baþkanlýk tartýþmasý ve Mesut Barzani’nin belki de ilk kez bu kadar hedef tahtasýna oturtulmasý; sýradan bir baþkanlýk sorunu olarak görülmemeli.

Bu geliþmeleri, biraz da iç siyasetin kendi geriliminde hayli gözden kaçýrdýðýmýzý düþünüyorum. Bir dönem Türkiye’de görev yapmýþ bir Amerikan büyükelçisinin, haddini hayli aþarak dile getirdiði tezler, elbette iyi niyet ifadesi deðil. Ama yine de niçin Kürtler uluslararasý düzeyde müttefik bulurken, bizimle ayný parantezde yer almýyor sorusunu kendimize sormamýza engel deðil.

Seçimler yapýldý, hükümet kurulamadý. Þimdi tekrar sandýða gidiyoruz. Hiç kuþkusuz terörün acýlarýný yeniden yaþamak hepimiz için tahammülü zor bir durum. Ama ne olursa olsun soðukkanlý davranýp, bölgedeki dengeleri kiminle nasýl kuracaðýmýzý tekrar tekrar düþünmek zorundayýz. Bu oyunu doðru kurmadýðýmýz takdirde, yapýlacak hiçbir seçim bize istikrar ve güç vermeyecektir.

Türkiye’yi yeniden yükseliþe götürmenin yolu, iç çekiþmelere boðulmak deðil, bunlarý aþmamýza da katký saðlayacak dinamikler üretmek. Çok uzakta deðil, yaný baþýmýzda duruyor bunlarý saðlayacaðýmýz aktörler. Neden baþkalarýyla beraber oluyorlar sorusu yanlýþ. Neden bizimle olmadýklarýný soralým. Doðru soru bu.