Aslan’a can feda

Dün gece iki ayrı Galatasaray seyrettik. İlk yarıda etkisiz, rakibinin üzerine gitmeyen, oyun kuramayan, kanatları çalışmayan ve savunması dökülen bir Galatasaray vardı. Real Madrid gibi dünyanın en iyi birkaç takımından biriyle oynadığını unutmuş ve Türkiye Ligi’nin alt sıralarından bir takımın karşısına çıkmıştı sanki.

Ronaldo, buram buram ofsayt kokan bir gol atınca, Galatasaray’ın umutları da önümüzdeki yıla kaldı.

Herkes ikinci yarıda Real Madrid bir hatta birkaç gol dahna atacağını sanıyordu. Ama ikinci yarıda öyle bir Galatasaray vardı ki sahada; Real Madrid’i resmen sildi. Eboue, Sneijder ve Drogba’nın golleri, yağmur gibi yağdı İspanyollar’ın üzerine.

Galatasaray top oynuyor, Real Madrid ise seyrediyordu. Bu yıl kaç kez Real Madrid bir statta oynarken karşı taraf seyircisi “5, 5, 5” diye bağırmıştır? İşte Galatasaray böyle top oynadı.

Hepimizin yerden yere vurduğu Sabri’den tutun da, artık çekip gitsin dediği Gökhan Zan’a kadar Sarı-Kırmızılılar, sahaya futbolun bütün güzelliklerini yansıttı.

Galatasaray’da yeni bir adet var. Her maçın ilk yarısında sapır sapır dökülüyor. İkinci yarısında ise harikalar yaratıyor. İşte Ordu maçı... İşte Mersin maçı... Ve işte Real Madrid maçı... İnsan ister istemez Norveçli hakemin ilk maçta vermediği penaltıları hatırlıyor. Fransız hakemin Ronaldo’nun attığı golle ofsayt çalmamasını, Drogba’nın attığı dördüncü gole ise düdüğünü öttürmesini unutamıyor. Ama ne olursa olsun, Galatasaray, sadece müthiş bir galibiyet almakla kalmadı; dosta düşmana gerçekten Avrupa’nın en iyi takımlarından biri olduğunu gösterdi. İlk yarının uyuşukluğunu üzerinden atabilse; ikinci yarıda sergilediği oyunu 90 dakikaya yaysa, kimbilir dahna neler olurdu. Ama Galatasaray’ı bütün herkesin, başta rakipleri olmak üzere ayakta alkışlaması lazım. Futbolunun ölmediğini, dimdik ayakta durduğunu, dünyada milyonlarca insana kanıtladığı için.