Aslýnda benim son yazýlarýmý ‘O’ yazdý!

Hayat devam ediyor; bir can yoldaþýný, bir anneyi, bu dünyaya yalnýz iyilik katan bir insaný, Engin’i kaybettik. Ölüm mutlaktýr ve hepimizin baþýna gelecek. Ancak ne yazýk ki, yalnýz Türkiye’de deðil, tüm dünyada zamansýz ve haksýz ölüm insanlýðýn bugün en büyük sosyal ve ekonomik sorunlarýndan birisi... 

Pazarlar, kaynaklar için yapýlan ekonomik hakimiyet savaþýnýn yoðunlaþmýþ hali bugün siyaset; bunun için de þu ‘reel politik’ denen alan oldukça kirli, gayri insani bir bataklýk aslýnda...

Bu bataklýkta en çok kadýnlar ve çocuklar yýpranýyor ve erken, haksýz ölümlerin muhatabý onlar oluyor. Engin’i yakalandýðý kanser hastalýðý tedavisi sýrasýnda yitirdik. Mutlaka bu süreçte, kendisinin ve bizim aile olarak, sonra da doktorunun ve ilgili hastanenin atladýðý, gözden kaçýrdýðý hususlar olmuþtur. Ancak bir yerden sonra bunlar önemli olmuyor. Ben de bunun üzerinde durmak istemiyorum. 

Burada bu vesileyle yazmak istediðim þu; bugün insanlýk kanser hastalýðýnýn her türünü yenebilecek bilgi ve teknolojiye sahip bence. Týp doktoru olmadan bunu nasýl söylersin diyeceksiniz, ama iktisat doktoru olmayan bir týp doktoru ya da hepiniz rahatlýkla þunu söyleyebilirsiniz:

Bugün insanlýk; adil, krizsiz, dünyadaki tüm kaynaklarýn herkese yettiði, yoksulluk ve savaþlar olmadýðý için insanlarýn zamansýz ölmediði bir iktisadi-sosyal düzeni kuracak bilgi ve deneyime sahiptir.

Bakýn hangi siyasi görüþten olursanýz olun, burada mutabýk olmamamýz imkansýz. Olmayan zaten baþta Ýslam olmak üzere, üç semavi dinin bütün paradigmalarýný ve sonra da insan aklýný inkar eder. Ýþte sorun tam da buradadýr; insanlýðýn bütün dönemlerinde, insanlýðýn baþýna gelen, insanlarý kýrýp geçiren hastalýklarýn, bir dönem sonra insanlýk çaresini bulmuþtur ama o ‘çareler’ ya ortaya çýkarýlmamýþ ya da egemen azýnlýðýn sahip olduðu bir ayrýcalýk olarak o azýnlýðýn malý olmuþtur. 

Evet, bütün insanlýk tarihini, ne yazýk ki hastalýklarýn çaresinin bile, bir azýnlýðýn malý olduðu, çoðunluk için zulüm olan sistemler örmüþtür. Bunun için de sosyal adaleti vaaz eden bütün öðretiler marjinal sayýlmýþ, üniversitelere bile sokulmamýþ, insanlýða adaletini öðütleyen, Allah’tan baþka hiçbir þeye boyun eðmeyin diyen Ýslam’da, iþte görüyorsunuz El Kaideler, Boko Haramlar ve Ýslam siyasal olamaz diyen onlarýn seküler silahsýz versiyonlarý ile meþru olmayan bir din olarak gösterilmeye çalýþýlmýþtýr. 

Kanser hem sorun hem deðil...

20. yüzyýlýn baþýnda hatta yakýn zamana deðin, Türkiye dahil olmak üzere, az geliþmiþ ülkelerde insanlar veremden ölürken bu hastalýk, geliþmiþ dünyanýn sorunu olmaktan çýkmýþtý. Bugün de, bir nükleer füzeyi nokta atýþýyla dünyanýn bir noktasýndan bir noktasýna milim þaþmadan yollayan, insansýz hava araçlarýný, en yetenekli savaþ pilotlarýndan daha yetkin kullanan bir savaþ teknolojisine sahip insanlýk teknolojisinin, serseri hücrelere nasýl akýl erdiremeðini izah etmek sanýyorum kapitali zmi anlamadan çok güç...

Ýlaç tekelleri, kanserin çaresini buldu ama geleneksel ilaç sanayiindeki yatýrýmlarýnýn amorti olmasýný bekleyip burada tekel durumuna baðlý kâr maksimizasyonu yapýyorlar gibi çok indirgemeci ve çok yaygýn bir sonucu da tekrar etmek istemiyorum burada...

Tam aksine, bu bilinen ve doðru olan sonucun artýk yavaþ yavaþ kýrýlmakta olduðunu ve bu tekellere raðmen, çok yakýn bir gelecekte kanser hastalýðýnýn insanlýk için þeker hastalýðý gibi çözülebilir ve hastalýkla yaþanabilir ya da yenilebilir bir durum olduðunu da söylemek istiyorum.

Kalýn sis perdesi kalkýyor...

Çünkü bu gerçekten büyük acý yaþadýðým þu günlerde, bir iktisatçý olarak, þu umudu size de aktarmayý görev biliyorum; hastalýklarýn çaresinin bile bir avuç haraminin elinde olduðu zamanlarý yaþadýk, hâlâ da o zamanlarýn kalýn ve kirli sis perdesi hayatlarýmýzýn içinde ama bu sis, tam da 21. yüzyýlýn þafaðýnda daðýlýyor iþte...

Çünkü kapitalizm teknolojiyi artýk saklayamýyor, týp dahil her alandaki teknoloji ve yeni buluþlar, ayný anda ilaç tekellerinin ve daha önce egemen sayýlan geliþmiþ ülkelerin yeraltýndaki karanlýk kasalarýndan çýkýp, istisnasýz tüm insanlýðýn eline geçiyor. Ama bu, ayný zamanda, bir sistemik deðiþimde... Teknolojinin bu sýnýr tanýmazlýðýna, ayný anda, geliþmekte olan ülkelerden baþlamak üzere, yeni siyasi çýkýþlar eþlik ediyor. Bu ülkelerin halklarý, yüzyýllardan beri ilk defa kendi siyasi iradelerini ortaya koyuyorlar. 

Türkiye’nin deðiþimi...

Çok açýk söyleyeyim ki, Türkiye’de bunu izliyoruz; bu halk ilk defa Cumhurbaþkaný seçimini kapalý kapýlar ardýndan çýkarýp sokaða indiriyor. Bunun, yukarýdaki konuyla iliþkisi þudur; þu dönemin en ciddi hastalýðý olan kanserin, ilk önce, yalnýz zenginlerin ve ayrýcalýklarýn ulaþtýðý ilaçlarýna, tedavisine herkesin ulaþabileceði günleri yakaladýk ancak bundan sonra ise bu hastalýðýn, esasýnda bulunmuþ olan çaresinin hýzla tüm insanlýða ulaþtýðýný göreceðiz. Ayný anda ABD’de, Türkiye’de de, Pakistandan’da da yeni tedavi teknikleri uygulanacak. Zaten þu anda Türkiye, kanserde konvansiyonel tedaviyi en üst düzeyde ve en yaygýn, en iyi yapan ülkelerden birisi. 

SGK emeklisi bir anne ne ister?

Bundan dolayý, Engin’in son zamanlarýnda hep söylediði þu gerçeði burada tekrar etmek istiyorum; diyordu ki, ‘son yýllarda saðlýkta yapýlan bu reformlar olmasýydý biz binlerce lira tutan bu kanser ilaçlarýný alamazdýk; SGK, hastanelerle anlaþmýþ olmasaydý beni takip eden doktorun önerdiði, çalýþtýðý özel hastanenin kapýsýndan içeri bile giremezdim.’

Gecenin bir yarýsýnda Haseki Hastanesi’ne MR çektirmeye gitmiþtik; 24 saat çalýþan ve baþýnda doktorlarýn olduðu MR merkezinde sýra beklemeden, gündüzün trafiðinden uzak MR çektirdi ve sonra bana, ‘bunu yaz bak; ben bu akþam bunu yapanlara dua ettim’ dedi. Ýþte þimdi yazýyorum; yerel seçimlerden önceydi, sonra bana,’sence sonuç belli deðil mi, sonrasý da Cumhurbaþkanlýðý da belli deðil mi’ dedi... 

Reel politik mi, insani siyaset mi?

Evet belli, bakýn bu reel politik deðildir, bu insani siyasettir. Artýk bunu yakalayan kazanacaktýr, yani halk kazanacaktýr. Çok açýk söylüyorum ve þahitleri olduðu için söylüyorum; Erdoðan’ýn bunun için kazandýðýný ve böyle devam ettikçe sürekli kazanacaðýný söylerdi Engin... Ulaþým, saðlýk gibi kendi hayatýný kolaylaþtýran bu gibi adýmlarýn aslýnda basit olmayan adýmlar olduðunu hep söylerdi. Bunlarýn, seçim kazanma saikiyle yapýlmasýnýn çok güç olduðunu, ancak çok büyük riskleri göze alan bir siyasetçinin bu devrim gibi adýmlarý atabileceðini söylerdi. Ýþte Ýstanbul’da metroyla kemoterapi tedavisine gidip, binlerce liralýk kanser ilaçlarýna para vermeden özel hasteneden çýkan bir annenin 20 yaþýnda bir oðlu olduðunu ve artýk ölüm haberi duymayacaðýna inandýðýný düþünün. Sizce ne tarafta olurdu... Hele bu anne 12 Eylül’ü de yaþamýþsa... Hayatýnýn bir bölümünü sabah kapýsýnýn çalýnýp götürüleceði korkusuyla yaþamýþsa... Artýk herkes eþit saðlýk koþullarýna ulaþacak, artýk herkesin çocuðu üniversiteye gidecek, artýk darbe olmayacak, çocuklarýnýz daðlarda ölmeyecek diyen bir Baþbakan için sizce ne düþünürdü...

Ýþte böyle; benim son zamanlardaki yazýlarýmý aslýnda Engin yazdý... Kanserle mücadele eden SGK emeklisi, 12 Eylül’ü yaþamýþ bir anne yazdý... Sizi kandýrdým... O’nun da bütün annelerin de mekaný cennet olsun...