Asrın davası ve Alman devleti

Abartılı filan değil, gerçekten de asrın davası adını verebileceğimiz mahkemeler zinciri Pazartesi günü başladı. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi, kısa adıyla NSU olarak bilinen Nasyonal Sosyalist Yeraltı Hücresi’ni yargılamaya başladı.

Sekizi Türk, biri Yunanlı, diğeri de polis olmak üzere tam on cinayetin sorumlusu olarak yargılanan örgütün, ayrıca onbeş banka soygununda da adı geçiyor. Davanın yaklaşık 85 duruşmayla ve en az iki yıl sürmesi planlanıyor. Kişisel kanaatimi hemen ekleyeyim. Bu süre kesinlikle çok daha fazla olacak ve Alman devleti, mahkeme sürecini daha geniş bir zamana yayarak yönetmeyi hedefliyor.

2000 ila 2007 yılları arasında gerçekleşen ve kelimenin tam anlamıyla seri cinayet olarak tanımlanan ağır suçlardan, esasen bir ‘insanlık suçu’ndan bahsediyoruz. Peki, kıta Avrupası’nın hemen her alanda iddialı, ama en çok da hukuk üzerinde iddia sahibi olan ülkesinde böyle bir seri cinayet ve suç zinciri nasıl soruşturuluyor. Özetleyelim.

Her şeyden önce, Alman polisi uzun zaman sanıklar ve suç etrafındaki örgütlenmeyi soruşturmak yerine, mağdur aileleri sorguya aldı. Elbette hukuken bu gerekli. Mağdur ailelerin vereceği her bilgi olayların aydınlatılmasında önemli olacaktır. Fakat burada maksadını hayli aşan bir uygulama vardı ve neredeyse suç işleyenler değil, aileler mahkum edilmeye çalışıldı.

Soruşturmadan mahkeme salonuna giden yolda ise gerek hukuk açısından, gerekse de vicdanların sızlaması noktasında pek çok tuhaflıkla karşı karşıya kalındı.

Bazı dosyalara hala ulaşılamıyor. Bazıları kayboldu. Bazılarına erişim konusunda sıkıntı yaşanıyor. Sanıklarla kimi devlet görevlileri arasındaki irtibat iddiaları, ortaya çıkan kuşkulu kareler hala cevapsız. Kuvvetle muhtemel Münih’teki mahkeme bunlarla ilgilenmeyecek.

Oysa ortada öyle birkaç kişiden ibaret ve sıradan yapıya sahip bir örgüt yok. Kelimenin tam anlamıyla derin bağlantıları olan, bu bağlantıların ortaya çıkmaması için pek çok karartmanın uygulandığı bir örgütten söz ediyoruz.

Alman devletinin, özellikle istihbaratının bu konuyla ilgili kapsamlı bir yaklaşımdan söz etmesi bir yana ağır ihmalinden söz edebiliriz. Hal böyle olunca, emniyetin soruşturması da cılızlaşıyor.   

Türk medyasının mahkemeyi izlememesi için yapılanlar ise tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti. Nihayet kura gibi tuhaf bir uygulamayla sınırlı sayıda medya kuruluşunun izlemesine izin verildi.

Pazartesi günü Türkiye’den çok sayıda milletvekili ve temsilci tüm engellere rağmen salonda yerini aldı. Bu elbette Ankara’nın gösterdiği ilgi açısından çok değerli ve önemli. Ancak bu ilginin daha da artması ve ilk mahkemeyle sınırlı kalmaması gerekiyor. Önümüzde uzun ve zorlu onlarca duruşma olacak. Alman devletinin bu süreci zamana yayma, bıktırma, yıldırma ve dışlama politikaları karşısında, aynı ölçüde sabırlı ve kararlı olmak gerekiyor.

Karşımızda bir devletin acımasız ve soğukkanlı duruşu, perde arkasında ya göz yumduğu ya da desteklediği ve sanıldığından çok daha güçlü bir yapı var. NSU sıradan bir örgüt değil. Buyurun, Almanca bilen dostlarınızdan rica edin. Bu örgüt ve ırkçı akımlar etrafında sadece sosyal medyada neler konuşuluyor, hangi sanal infazlar yapılıyor, görün. Dehşete kapılacaksınız. Dahası sizin yarım saatte göreceğinizi koskoca Alman devleti görmemekte direniyor.  

Türkiye’de kendisine bir zamanlar ana akım medya denilen, kendilerini ‘amiral gemisi’ olarak tarif eden kesimin konuya olan ilgisi (!) üzerine ise söylenecek söz yok herhalde.