Atalet ve asalet birlikte yaşamaz!

Ligin ikinci yarısından bu yana neredeyse her hafta; Beşiktaş'ı kafasından silen Fernandes'in, defterden silinmesini önerip durmuştuk. Beşiktaş'ta nihayet jeton düştü.

Adam gibi oynayan, zamanında bu çizgide oynamış Fernandas'in elbette Beşiktaş'a katkısı olurdu. Olmuştur. Fakat saçı havalı, gece hayatı civalı bu hercai; takımıyla olan tüm gönül bağını kökünden koparmış durumda... İnfazı gerekliydi, hatta geç bile kalındı.

Dün gece için "Fernandes oynasaydı" gibi boş varsayımlarla, durumdan vazife çıkarmaya kalkmayın. Altın ayak olsa kaç para eder. Beşiktaş'ı satanı siz de satın!

*** 

Beşiktaş maça, 3 puana mutlak ihtiyacı olan takımların bilincinde ve inancında başlamadı. Hırsı, mücadele azmi, oyuna karşı yoğunluğu  zayıftı. F.Bahçe ile arasındaki büyük farkın doğal olarak yüklemesi gereken "İşini çabuk görme" telaşında da değildi. Olursa olur, olmazsa canımız sağolsun modundaydı. Maçın ciddiyetini, ilk yarım saat geçtikten sonra; nihayet kavramaya başladı.

Devre için kalan 15 dakikaya istekli girse de, Gökhan Töre'nin kalecide kalan şutu dışında, önemli bir etkisi olmadı. İkinci yarıya da telaş hakim oldu.

Diyeceksiniz ki; ama verilmeyen penaltılar var.. Motta'nın iki pozisyonunu geç. Düşmeye meraklı adamın yalancı düşmesinden medet ummayın. Ama Jones'un Eskişehir ceza sahasına girişinde, topun kola temasında penaltı vardı. Çünkü hakemlerimiz bu tür pozisyonlar için durmadan "Kolun doğal konumu" ifadesini kullanır.

Rakip savunmanın kolu, doğal durumundan çok açık. Sadece bu tanım bile, pozisyonun penaltı denilmesine yeter sebep...

Ama çizgi hakemi ve orta hakem; onlar doğal durumda değildi...

İkinci yarıdaki telaşlı baskı, nerdeyse puan kaybına yolaçacaktı ama; eğrisi doğrusuna denk gelip maç kurtarıldı, kotarıldı.