Atatürk, Bakanlar Kurulu’nu Savanora yatında toplardı

Hiç görülmemiş bir uygulama... Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski köye yeni adet getiriyor... Bakanlar Kurulu’na “Başkanlık” edeceğini söylüyor... Teamülleri bozuyor... 

Ne ayıp, ne çirkin...

Öyle ya, Mustafa Kemal, kabineye başkanlık etmezdi.

Hiç etmemişti...

Bakanlar Kurulu’nu Çankaya’da, sofrada toplamamıştı... Bu toplantılardan dördünü Savanora yatında gerçekleştirmemişti... İnönü’yü azletmemişti... “Bu senin İktisat vekilin var ya, ağaçları kurutuyor”diyerek, ayaküstü İktisat Bakanı’nın görevine son vermemişti... Celal Bayar’a, “İsmet’e istifasını verdirdim. Şimdi sen Ankara’ya gidiyorsun, hükümeti kuruyorsun” dememişti...

Hiç görülmüş şey değil...

İsmet Paşa da Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmezdi, öyle ya...

Başbakanları belirlemezdi.

Kimi azledeceğine tek başına karar vermezdi.

Hasan Saka, Recep Peker, Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu doğrudan halkın oylarıyla seçilmişlerdi.

Efendim, Cumhurbaşkanı elbette kabineye başkanlık edermiş ama bu olağanüstü şartlar için geçerliymiş.

Öyle miymiş?

Bakın bakalım, anayasada ne yazıyor?

Cumhurbaşkanı (olağanüstü, olağandışı), istediği her şeraitte Bakanlar Kurulu’nu Köşk’te toplayabilir.

Bunu, her hafta yapabilir.

Bakın “adamınız” Levent Köker ne diyor? Kendisi bir “Profesör”dür, pek ciddiye alırsınız bu titri... “Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’nu istediği takdirde haftada bir Çankaya Köşkü’nde toplayabilir.”

Dikkatinizi çekerim: “İstediği takdirde...”

Problem şuymuş: “Bizim yasalarımıza göre icra makamı Başbakanlıktır ve Cumhurbaşkanlığından daha güçlü konumdadır. Cumhurbaşkanı yasal yetkilerini özenli kullanmaz, kendisini icra organı olarak görürse sorun yaşanır”mış.

Doğrudur...

Sizin kapalı kapılar arkasında, “pazarlıkla”, kimi zaman da tank zoruyla seçtirdiğiniz ve vesayet kurumunun temsilcisi gibi davranan Cumhurbaşkanlarıyla “icra makamı” arasında her zaman sorunlar yaşandı... 

Neredeyse TBMM’den çıkan her yasayı veto eden ve icraya soluk aldırmayan Sezer’i hatırlayalım...

Ki, çok seversiniz. Üç ampulden birini söndürürdü. Kırmızı ışıkta dururdu. Cumartesi-Pazar günleri tatil yapardı.

Evren’i hatırlayalım. Kabineye yaptığı sık ve seri müdahalelerle yasaları ne kadar da “özenli” kullandığını kanıtlamış bir Cumhurbaşkanıdır... Üstelik “Bir sağdan, bir soldan asmıştır.” Adaletlidir.

Demirel’i hatırlayalım...

Parlamento dengesiyle oynamış, yasal yetkilerini kötüye kullanarak hükümet darbesine yol açmış ilk ve tek Cumhurbaşkanıdır...

Doğrudur, geçmişte çok sorunlar yaşandı...

Bunlar, sadece Köşk’le Başbakanlık arasında uyum sağlanamadığı için değil, Köşk’te oturanlar (yani kapalı kapılar arkasında, pazarlıkla, kimi zaman da tank zoruyla seçilenler) “uyum”a icbar eden yasaları ve teamülleri yok saydığı için yaşandı.

Şimdi halkın seçtiği bir hükümet, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı var...

Dolayısıyla, umduğunuz “sorunlar” yaşanmayacak.

Hiç beklemeyin.

Çünkü arada “vasi kurumlar” yok... 

Ordu yok, tank yok, darbe yok, muhtıra yok, bürokrasi yok, yüksek yargı memurları yok, “bağımsız” (!) sendikalar yok, “sivil toplum örgütü” kılıfı altında iş çeviren yedek lastikler yok, beşli çeteler yok.

Halk var...

Halk 10 Ağustos’ta sadece Cumhurbaşkanını seçmedi, “yasaları kullanma” yetkisi de verdi. Bundan sonra halkın dediği olacak.