Atatürk olmasa kadınlara ne olurdu?

CHP milletvekili Kamer Genç, adeti olduğu üzere, çok kaba, çok çirkin bir dille sataştı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e. Sayın Şahin, gereken cevabı verdi. Meclis genel kurulu da haklı bir kınama cezası verdi Genç’e.

Bütün bunları sanırım medyadan izlemişsinizdir. Ben de üzülerek izledim. Bir CHP sözcüsünün Kamer Genç adına meclis kürsüsünden özür dilemesini sevindirici buldum sadece.

Ancak bana sorarsanız, Kamer Genç’in sözlerindeki tek sorun nezaketsizlik değildi. Bir de ideolojik bir sorun vardı ki, aslında CHP’lilerin hemen hepsi tarafından paylaşılan bir önbule dayanır.

Buna göre, eğer Atatürk Devrimleri olmasa idi, bugün Türk kadınları Afganistan veya Suudi Arabistan’da olduğu gibi ezilecek, “hangi tarikat şeyhinin bilmem kaçıncı hanımı” olacaklardı sahiden.

Türkiye’de çok yaygın olan bu söyleme niçin mi sorun diyorum?

Tarihsel gerçeklere pek uymuyor da ondan.

Osmanlı medeni kanunu

Önce şunu teslim etmekle başlayayım: Ben, “Atatürk Devrimleri”nin önemli bir kısmını yanlış bulan biriyim. Ancak kadın hakları konusunda yapılanlar, bu kısma dahil değildir. Hatta diyebilirim ki, kadınlara dair yaptığı reformlar, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki en büyük hizmeti olabilir.

Öte yandan bugün Müslüman dünyanın çoğunda kadınların ezildiği de bence doğrudur. Hele de Suudi Arabistan’da, tek başlarına dolaşma, hatta araba sürme şansına bile sahip değildirler. Tümüyle erkek-egemen bir kültürün baskısı altındadırlar.

Gelgelelim, “Atatürk olmasa Suudiler gibi olacaktık” ezberi yanlıştır. Çünkü, hem şeriatı en katı örneğine bakarak tanımlamakta, hem de kadın hakları konusunda Osmanlı döneminde gerçekleştirilen reformları görmezden gelmektedir.

Örneğin, 1926’da İsviçre’den aldığımız medeni kanunun getirilerini hepimiz biliriz, değil mi? Peki ama 1917 yılında yayınlanan Osmanlı medeni kanunu?

Hukuk-i Aile Kararnamesi” adını taşıyan bu düzenleme, şer’i hükümleri “ihtiyac-ı asra” (zamanın gereklerine) uygun şekilde yenilemişti. Mesela, evlenecek erkeklerin 18, kadınların da 17 yaşını doldurmuş olmaları şartı getirmişti ki, bugün hâlâ bunun gerisinde kalabilen uygulamalar var Türkiye’de.

Aynı kararname, “taaddu?d-u? zevca?t”, yani bir erkeğin birden fazla eş alması meselesinde ise kadınlar lehine önemli bir hüküm getirmişti: Her kadın, nikah ahdine, “kocam ikinci bir eş alamaz” şartı koyabilecek ve erkekler de buna uymak zorunda olacaktı.

Kadınlar da tabii bu şartı hemen koymaya başladılar. Akademisyen Mehmet Ünal, bu sayede, “poligamik (çok kadınla) evliliğin ‘ismi var cismi yok’ bir müessese haline getirildiğini” yazar.

Dolayısıyla, denebilir ki, eğer Atatürk Devrimleri olmasa bile, 1917 medeni kanunu (ve dahası sosyal gelişim) çok eşliliği tarihe karıştıracaktı muhtemelen.

Osmanlı döneminde açılmış (ama Kemalist dönemde kapatılmış!) feminist dernekler de, kadın haklarını savunmaya devam edeceklerdi zaten...

Fazıl Say notu

Fazıl Say, bir önceki yazım üzerine bir mesaj gönderdi, “Allahçılar”ı tahkir eden tweeti yazmadığını, sadece “retweet” ettiğini vurguladı.

Bir mesajı “retweet” etmenin onu illa onaylamak anlamına gelmediğini bildiğimden, Say’ın bu itirazını haklı buluyorum. Ancak bu, diğer mesajlarında (örneğin ‘müezzin’e dair alaylarında) ortaya çıkan nezaketsizliği örtmüyor.

Öte yandan yine Twitter’da Fazıl Say’a yönelik çok sayıda galiz hakaret var ki, bunları da kınıyorum. Bunları savuran küfürbazlar bilmeliler ki, “değerlerimize hakaret ediyor” diye kızdığınız insana daha fazla hakaret ederek değerlerinizi yüceltmiş olmazsınız. Aksine çirkinleştirsiniz.