Kitabý görmedim, bizim gazetede haberini okudum: “Atatürk Çanakkale muharebeleri sýrasýnda hayatýný kaybetmiþ olsaydý tarihin akýþý nasýl olurdu” konseptinde bir kitap yayýnlanmýþ. Yazarýn ulaþtýðý neticeye göre hiçbir þey bugünkü gibi olmazmýþ. Osmanlý devam edermiþ, laik bir cumhuriyete sahip olamazmýþýz vesaire...
Kitaba itirazým yok. Nihayetinde bir kurgudur. Dünyada bu tarzdaki popüler tarih kitaplarý çok. Ýnternet kitap satýþ sitesi Amazon’da bir arama yapsanýz “olsaydý...” veya “olmasaydý...” diye baþlayan kitap isimlerinin epeyce bir yekûn tuttuðunu göreceksiniz.
Problem böylesi kitaplarýn yazýlmasý deðil. Problem bizde tarihin akýþýný ya birkaç iyi adamýn ya da birkaç kötü adamýn kiþisel baþarýsýyla açýklama kolaycýlýðýnýn bu kadar yaygýn biçimde benimseniyor olmasý. Sadece “sokaktaki adam”ýn yaklaþýmýndan bahsediyor deðilim; her konuda malumatý ve mutlaka bir fikri olan anlý þanlý aydýnlarýmýzýn tarihe bakýþý da üç aþaðý beþ yukarý ayný maalesef.
Sanki Atatürk günün birinde uzaydaki uzak bir gezegenden çýkýp gelmiþ gibi “Atatürk olmasaydý...” diye baþlayan cümlelerle yakýn tarihimizin olaylarýný açýklamaya giriþmek insan zihninin sebeplerine akýl erdiremediði bazý tabiat olaylarýný mitolojinin verileriyle açýklamaya kalkýþtýðý dönemlerin kavrayýþ seviyesini temsil ediyor.
Bugün biz de tarihte yaþanan geliþmelerin sebebini ya izah edebilecek donanýma sahip olmadýðýmýzdan ya da bunu yapmaya gönlümüz razý gelmediðinden “Atatürk yaptý” deyip geçiyoruz.
Ýþin ilginç tarafý bu bakýþ açýsýný hem kesin inançlý Atatürkçüler hem de yeminli Atatürk karþýtlarý paylaþýyor. Özellikle Türkiye’nin modernleþme sürecini gerekli ve olumlu bir geliþme olarak görenler “bugünümüzü Atatürk’e borçluyuz” diye düþünüyorlar. Modernleþmeye pek olumlu bir deðer atfetmeyen veya o süreçte yaþanan olumsuzluklara daha fazla yoðunlaþanlar “Atatürk’ün yüzünden...” diyorlar.
Yani birbirine çok karþýt gibi görünen iki anlayýþ aslýnda ayný bakýþ açýsýný paylaþýyor. Her ikisi de bugünkü nesillerin tarihte yaþananlarý sebep-sonuç iliþkisi çerçevesinde deðerlendirmesine karþý çýkýyor; her ikisi de sosyolojik geliþmelerin, iktisadî problemlerin veya dünyadaki politik hadiselerin etkilerinin yok sayýldýðý birer “masal”a inanmamýzý bekliyor. Tarihimizi akýlla ve bilgiyle deðil, bir tür dini yaklaþýmla yorumlamamýzý istiyorlar bizden. Doðrusunu söylemek gerekirse çoðunlukla bu beklentiye uygun bir bakýþ benimsiyoruz tarihe karþý. Öyle ki bu alanda yazýlýp çizilenleri Thomas Carlyle görse belki o bile itiraz ederdi!
Biliyorsunuz, 1881’de vefat eden Ýskoç düþünür “tarihi büyük adamlar yapar” tezinin sahibidir. Þu laf da onun: Halk kitleleri yerde yatan ve çürüyen saman gibidir. Büyük adamlar, yani kahramanlar ise gökten düþen ve samaný tutuþturup halk kitlelerini canlandýran ve harekete geçiren þimþek gibidir...
Tarihe yön veren siyasi ve sosyal geliþmelerde lider kiþiliklerin elbette önemi var. Ama liderleri meydana çýkaranýn da toplum olduðunu unutmamak gerekir. Diðer yandan bu geliþmeler tek tek kiþilerin de deðil, toplumun seçkinleri diyebileceðimiz zümrelerin sahip olduklarý vizyonla ve yine bunlarýn azim ve gayretleriyle meydana gelir.
Yani Atatürk olmasaydý da Atatürk’ün yaptýklarýný yapacak birileri mutlaka bulunurdu.
Bugün “Ýkinci Mahmud olmasaydý Atatürk olmazdý” demiyoruz. Çünkü bu yenilikçi padiþahýn bir sabah uyanýp da ülkenin geliþmesi için gerekli gördüðü yeniliklere durup dururken karar vermediðini, ülkenin seçkinlerinin belirli bir süreç içinde benimsedikleri çözüm yolunun bu olduðunu biliyoruz. Atatürk’ün yaptýklarýný da döneminin sosyo-politik ve iktisadi dinamikleri çerçevesinde ele almak durumundayýz.
Aksi takdirde tarihi bugünkü çekiþmelerimizin hesabýnýn görüleceði bir kavga alaný olmaktan çýkaramayýz ve toplumdaki basit çekiþmelerin büyük kültürel yarýlmalara ve kutuplaþmalara dönüþmesini engelleyemeyiz.