Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 76 yýl geçti. Atatürk’ün hayatý fýrtýnalarla, mücadelelerle ve gayet tabii baþarýlarla doludur. O’nu tarihsel bir figür yapan da Osmanlý Ýmparatorluðu’nun üzerine bir Türkiye Cumhuriyeti inþa etmiþ olmasýdýr. Devlet kuruculuðu tarihte pek az lidere nasip olan bir imzadýr. Yeni bir devlet kurmakla kalmamýþ, ayný zamanda eski devletle baðlarý kopartarak, sosyal, dini ve siyasi devrimler yoluyla kurduðu cumhuriyete rengini vermiþtir. Zor ve tabiatýyla tartýþmalý olan da cumhuriyetin rengi olmuþtur. Atatürk sevgisi de sevgisizliði de temelde Türkiye’nin kuruluþ ve takip eden tek parti yýllarýndaki topyekün tercihleriyle þekillenmiþtir.
Cumhuriyet’i kurma iradesi
Ýstiklal Harbi’ni kazanan Mustafa Kemal’le kimsenin meselesi yoktur. Cumhuriyet’in kurulmasý tercihiyle de mesele yoktur. Atatürk’ün bütün bu süreçleri sevk ve idaredeki dehasý ve askeri kiþiliðinin de ötesine geçen siyasi liderliði takdire þayandýr. Koskoca bir imparatorluðun siyasi güç odaklarýndan Ýttihat Terakki kadrolarýna kadar bir dizi iktidar talepkarý arasýndan yeni bir ülke inþa etmek tartýþmasýz bir baþarýdýr. Ýstiklal Harbi, Mustafa Kemal’e büyük bir kredi kazandýrmýþtýr ama sadece bu kredi yeni bir ülke kurmaya yetmezdi. Üzerine siyasi dehasýný eklemeyi baþararak Cumhuriyet’i kurmuþtur.
Ýtirazcýlara raðmen millet nazarýnda mesele Cumhuriyet’in kendisi, Cumhuriyet fikri olmamýþtýr. Esasen Osmanlý da meþruiyet ve serbest seçim tecrübeleriyle adým adým millet iradesine doðru yürümekteydi. Atatürk, bu aðýr ve sancýlý yürüyüþü hýzlandýran kiþi olmuþtur.Ýkinci Abdülhamit’ten; hatta O’nun devrinde Ýkinci Meþruiyet’ten (1908) sonra Saray’ýn idare üzerindeki etkisi iyice azalmýþtýr. Ýlk parlamento 1877’de teþekkül etmiþ ve ilk çok partili seçim de 1908’de yapýlmýþtýr. Türkiye bunu tekrar yapabilmek için 1946’yý beklemek zorunda kalacaktýr. O seçimde oluþan Meclis-i Mebusan, 8 Aðustos 1909’da Kanun-i Esasi (Anayasa) üzerinde büyük bir deðiþliðe giderek padiþahýn yetkilerini “sembolik” bir düzeye indirmiþtir. Tarihsel olarak, Cumhuriyet’e gidiþ Türkiye’nin kaçýnýlmaz yürüyüþüdür.
Mesele, yeni devletin rengi
Mesele, Cumhuriyet’in aldýðý; daha doðrusu almaya zorlandýðý þekil olmuþtur. Atatürk ismi üzerindeki tartýþmalar da tek parti yýllarýnýn despotluða varan uygulamalarýndan kaynaklanmaktadýr.
Ölümünün 76. yýlýndaAtatürk’ü anmanýn hala bir gerilimin konusu olmasý da dönemi ve sonrasýnda yapýlan sosyal, politik ve bilhassa dini hayat üzerindeki tercihlerinin tamamýna yakýnýnýn tartýþmalý oluþudur. Bu tercihler nedeniyle Cumhuriyet demokrasiyle geç tanýþmýþ ve yapýsal arýzalarýný giderememiþtir. Demokrasi eksikliði refahý, toplumsal huzuru ve büyük devlet olma imkanlarýnýn kaybýný kaçýnýlmaz kýlmýþtýr. Bir ulus devlet olmaya zorlanan Türkiye’nin cumhuriyetle birlikte tanýmladýðý etnik ve dini açýdan tek tip yurttaþ kalýbý on yýllar sürecek bir gerilime yol açmýþtýr. Farklýlýklar baský altýna alýnmýþ; böyle olunca da rejimin bekçisi millet deðil silahlý kuvvetler olmuþtur.
Atatürk’ü tartýþmak bir ihtiyaç
Yine de asýl mesele bu tartýþmalar deðil, 2014 Türkiyesi’nin kuruluþ ve kuruluþu takip eden yýllarý tartýþma özgürlüðüne saygý gösterilmemesidir. Atatürk ve dönemi bütün yönleriyle konuþulmak ve tartýþýlmak zorundadýr. Devletin kuruluþu ile þekillenmesi arasýndaki fark gayet tabii ki sorgulanmalýdýr. Atatürkçülük adýna on yýllar boyunca yapýlanlarýn hiçbirisi savunulamazken, bunlarý tartýþmaya mani olmak beyhudedir. Mustafa Kemal’den sonra bir ideoloji haline gelen Kemalizm’i bugünün dünyasýnýn bütün ihtiyaçlarýna cevap veren bir doktrin olarak takdim etmek gerçekçi deðildir.
Genç nesillerin önüne Atatürk’ü aþýlamaz ve tartýþýlamaz bir figür olarak koymak da ülkenin hayrýna deðildir.
Artýk yüzleþme zamaný
En önemlisi de bugün siyasal iktidara ulaþma aracý olarak en katý ve dogmatik haliyle Atatürkçülüðe sýðýnmak akla ve mantýða aykýrýdýr. Anýlmak ve saygý görmek elbette Atatürk’ün ve hatýrasýnýn hakkýdýr. Ama ülkenin kaderini bir hatýraya baðlamak önce o hatýraya ve o ülkeye saygýsýzlýktýr. Siyasi çaresizlik arttýkça O’nun ismine sýðýnmak çare deðildir.
Her duruma uygun, her fikre uygun bir Atatürk yoktur. Atatürk ve Atatürkçülük, çaðlar ötesi bir mesajýn kaynaðý da deðildir. Bu rüyadan uyanmak ve hakikatle yüzleþmek artýk ertelenemez bir zarurettir. Yüzleþmenin gecikmesi,Atatürk’ü hatýrasýyla deðil, gerilimle anýlan bir isim olmaya daha fazla mahkum edecektir.