Eskiden siyasetçiler, bürokratlar, yüksek yargı mensupları bu türden açıklamalar yaparlardı... “Atatürkçü” olmak, sadece bir ödev değil, bir zorunluluktu.
Atatürkçü değilsen, yaşamaya hakkın yoktu.
Bu ülkenin suyunu içmemeliydin.
Havasını solumamalıydın.
Hatta, sokağa bile çıkmamalıydın.
Kamu hizmetinden, ancak ve sadece Atatürkçüler ve “Ben cumhuriyet çocuğuyum” diyenler yararlanabilirdi.
Farklı düşünüşler, farklı inançlar, farklı dünya görüşleri, bu nedenle hem yadırganır, hem de tecziye edilirdi.
Bu ülke, “Atatürkçü değilsen, git uzayda yaşa” diyen yargıçlar görmüştür.
Hemen akabinde, “laiklik” gelirdi.
Laiklik biricikti.
Laiklik, Atatürkçülüğün mütemmim cüzüydü.
Laiklik, vatandaşlığın olmazsa olmaz koşuluydu.
Ve “laik olmak, adam olmak demekti...”
Bunu da, memleketin en yüksek yargı kurumunda başkanlık yapmış bulunan bir eski CHP avukatı söylemişti.
Kenan Evren darbe yapıp anayasayı ortadan kaldırdığında, “teşekkür kuyruğuna” girenlerden biri de, anayasayı korumaya ant içmiş işbu CHP avukatıydı. O sıra Anayasa Mahkemesi’nde üye olarak bulunuyordu. Liyakati ve başarısı, onu kısa sürede başkanlığa taşıyacak, bu makamda pek çok başarılı icraata imza atacaktır.
Bugün farklı bir vasat egemen...
Ülke, mahut cinnet ortamından çıktı, normal bir istikamete evrildi.
Laikliği ve Atatürkçülüğü eksen alan bildik diskur da, tamamen tükenmediyse de, epey azaldı.
Kimse mensubiyetini ve aidiyetini bir üstünlük saymıyor artık. Sayamıyor.
CHP’liler duruldu.
Bürokratlar makas değiştirdi.
Kıyıda köşede kalmış müddei Atatürkçüler de, eski mutlu günlerin özlemi içinde, ya yeterince Atatürkçü bir görüntü vermeyen Kemal Kılıçdaroğlu’na küfrediyorlar, ya da Zülfü Livaneli’nin “karşı devrim” yazılarını okuyarak, Yılmaz Özdil’in kelime oyunlarından keramet vehmederek, Fazıl Say’ın küfür demeçlerine iç geçirerek nefislerini köreltme yoluna gidiyorlar.
Herkesin sustuğu yahut susmayı çıkar yol saydığı bu netameli (!) dönemde bir yiğit çıktı, “çatır çatır” Atatürkçülük yapmaya başladı.
Bu yiğidin ismi Levent Kırca...
Atatürkçülüğün ya da cumhuriyetin gerçekten de tehdit altında olduğu dönemlerde neredeydi, “Atatürkçülüğü çürütmek” gibi bir işleve sahip darbelere karşı niçin “Atatürkçü bir itiraz” geliştirmedi, cumhuriyeti demokrasiyle tahkim etmek isteyen siyasetçilerin başına getirilenleri niçin devrin bir tevekkülle karşıladı bilinmez ama bugün sadece Doğu Perinçek grubunun dalgalandırdığı “Atatürkçülük bayrağının” altında en kıyak yeri Levent Kırca işgal etmiş durumda.
Önüne gelene sataşıyor.
Perinçek gibi düşünmeyen neredeyse herkesi “Cumhuriyet düşmanı ve Atatürk karşıtı” ilan ediyor.
Son beyanatını okudum, güldüm.
Daha doğrusu üzüldüm.
Siz de üzülün diye aktarıyorum.
Buyurmuş ki hazret, “Sanatçı dediğimiz kişi aydın olmak mecburiyetindedir. Ülkesini düşünmek mecburiyetindedir, Atatürkçü olmak mecburiyetindedir. Sanat aydınlık işidir. Sanat çağdaşlaştırır, sanat ileri götürür.”
Vaktim ve sabrım olsaydı, bir liste çıkarır, “Atatürkçü olmayan” sanatçıları sıralardım. Levent Kırca’nın bu listeye girip girmeyeceğini de, takdirlerinize ve vicdanlarınıza bırakırdım.
Üç şey söyleyip kapatacağım:
BİR: Atatürkçülük, bizzat Atatürk’ün demeçleriyle sabittir ki, “akıl ve bilim yoludur...” Hadi bilimi geçtik, bu söylediklerinizde “akıl” var mı Levent Bey?
İKİ: Bugün açtığı bayrağın altına girmiş bulunduğunuz Perinçek, vaktiyle “Kemalist burjuvazi işçi sınıfını ezmiştir” türünden laflar ediyor, hızını alamıyor, “Türk ordusunun Kıbrıs’ta işgalci olduğunu” söylüyordu. Kimlerle saf tuttuğunuzu görün diye yazıyorum.
ÜÇ: Siz bu kafada devam edin. Devam edin ki, AK Parti 2019 seçimlerini de kazansın.