Atatürkçüler kaçıyor

Türkiye’nin kurtuluşunu 30’ların asrısaadetine dönmekte arayan, kentli, “çağdaş”, laik, yüzünü Batı’ya dönmüş kesim CHP’den kaçmaya başladı.

Siz bunlara “Atatürkçüler” diyebilirsiniz.

Ki, CHP’nin kemik tabanını oluşturuyorlardı.

Perinçek’in partisine, MHP’ye, şuraya buraya kaçıyorlar. AK Parti’ye gidenler bile var. PKK’nın çatışma sürecini başlatması ve 7 Haziran seçiminden sonra ortaya çıkan siyasi belirsizlik, bir kısım CHP’liyi AK Parti’ye itti. Ciddi bir yekûn oluşturmuyorlar ama muvakkaten de olsa AK Parti siyasetiyle yan yana duruyorlar.

Kaçış, Deniz Baykal’ı genel başkanlık koltuğundan indiren kaset tertibinden hemen sonra başladı. Büyük umutlarla CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu partiyi “mezhepçi” bir çizgiye çekince, önce Baykal yanlılarının, sonra da kendilerini “Atatürk milliyetçisi” olarak tanımlayan kesimin tepkisini çekti.

Bu niye böyle oldu, bilmiyorum.

Konunun uzmanları araştırsın...

Benim bildiğim ve hissettiğim şu:

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “hususi politikaları”, parti içinde ciddi bir gayrı memnun kitle oluşturmuş durumda. Bunu, zaman zaman, beyanatlardan ve tepkilerden anlayabiliyoruz. (Eski Mersin milletvekili İsa Gök’ün ithamlarını hatırlayalım; “CHP bir Alevi partisi oldu” demeye getiren laflar ediyordu. Genel başkanlık yarışına giren Muharrem İnce’nin söylediklerini hatırlayalım; Kılıçdaroğlu’nu inisiyatif almamakla, kötü muhalefet yapmakla, dahası “sosyal demokrat” olmamakla suçluyordu.)

Kaçışın gerekçelerinden biri de, “kurucu parti” sıfatını taşıyan CHP’nin, Türkiye aleyhtarı bir pozisyon alması.

Kemalist olsaydım, ben de kaçardım.

Bir “kurucu parti” düşünün ki, savaş noktasına geldiğimiz ülkelerle, “Türkiye düşmanlığı” temelinde ittifaklar kuruyor.

Suriye’ye iyi niyet heyeti gönderiyor.

Darbeci Sisi’ye “yanınızdayız” mesajı veriyor.

İsrail’e, Erdoğan’ı alaşağı etmesi karşılığında “yeniden iyi ilişkiler” vaat ediyor.

Putin’i destekliyor.

İran’ın, Ortadoğu’daki mezhepçi politikalarına arka çıkıyor.

Hemen hatırlayalım: Muhtemel bir İran-Türkiye savaşında, İran’ın safında yer alacağını söyleyen ve “Türkiye Suriyeli muhaliflere sarin gazı gönderiyor” yalan beyanıyla kendi ülkesini “terör işbirlikçisi” olarak dünyaya gammazlayan İstanbul Milletvekili Eren Erdem, Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla “özel korumaya” alındı. Eren Erdem’i yedirtmeyeceklermiş...

CHP, Türkiye’nin hasımlarına yönelik himayeci tavrını, içeride de devam ettiriyor.

Mesela, DHKP-C örgütünü destekliyor. Bu örgütün eylemlerini kınamak şöyle dursun, bir de eylemlere (yani cinayetlere) mazeret üretiyor. (Çağlayan Adliyesi’ni basıp, savcı Mehmet Selim Kiraz’ı katleden teröristlere bir madalya takmadıkları kalmıştı.)

CHP’nin aşırı uçlara sempatisi, DHKP-C terör örgütüyle sınırlı değil.

PKK’yı da destekliyor.

PKK’nın cinayetlerini neredeyse hoş görüyor ve “hendek siyaseti”yle oluşan terör ortamını tıpkı PKK ağzıyla, “Saray’ın savaşı” olarak değerlendiriyor.

Hülasa, “kurucu parti” olmakla övünen CHP, biricik hedefi “iç savaş” çıkarıp Türkiye’yi bölmek olan HDP-PKK çizgisinin tüm politikalarını sahipleniyor.

Bu partinin İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Kenan Otlu, geçen hafta bir toplantıda, PKK’lı hendekçilere ilişkin şu sözleri söyledi: “Biz nasıl Gezi’de yan yana durduysak, nasıl 1 Mayıs’ta birlikte gaz yediysek, Ankara katliamında kanlarımız birbirine nasıl karıştıysa, bu zulmün karşısında da yan yana, omuz omuza duralım. Barikatta da, alanda da, faşizme karşı omuz omuza duralım.”

Terörle mücadeleyi “faşizm” olarak değerlendiren bir CHP’li...

Kemal Kılıçdaroğlu, muhtemelen, bu şahsı da özel korumaya alacak ve “yedirtmeyiz” diyecektir.

Kemalist ol, gel de kaçma bu partiden!