Vefatýnýn 79. yýlýnda Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygýyla anýyoruz.
Ýki temel düþüncemi hemen söyleyeyim.
Birincisi, Atatürk’ü bugünün tartýþmalarýnda, arkasýna sýðýnýlacak bir korunak gibi görenler, Atatürk’e saygýsýzlýk ediyorlar. En çarpýcý örneði vereyim; 27 Mayýs 1960 darbesinden itibaren demokrasiye karþý yapýlan her darbede, cuntacýlar kendilerine Atatürk’ü bayrak yapmýþlardýr. Maalesef darbecileri destekleyen medya, üniversiteler, yüksek yargý Atatürk’ün en büyük emaneti cumhuriyeti savunacakken, darbecilerin yanýnda durmuþlardýr.
Kýsacasý Atatürk’ü istismar eden, köþeye sýkýþtýðýnda her defasýnda, Atatürk’e can simidi gibi sarýlan samimiyetsiz bir zihniyet var. Bunlar, üste çýkmak için, muhaliflerini susturmak için hep “Atatürk düþmanlýðý” yaftasýný bir silah gibi kullanýyorlar.
Yine bu zihniyet sahipleri, bilhassa milliyetçi/muhafazakâr iktidarlarý hýrpalamanýn stratejisi olarak hep “Atatürk düþmanlýðý” suçlamasýna sarýlýyorlar.
Adýnda Atatürk bulunan sivil toplum örgütlerinin bildirilerine bakýnýz, bilhassa Milli Görüþ çizgisindeki partileri, son olarak da Refah Partisi kapatýldýktan sonra kurulan ve kurulduðu günden beri iktidar olan AK Partisini hep Atatürk karþýtlýðý ile ajitasyon yaptýlar.
Bunu yaparken de Atatürk konusunda CHP’ye toz kondurmadýlar.
Atatürk’ü, toplumun ortak deðeri kabul etmek, Atatürk’ün vatan, devlet, millet, Cumhuriyet için yaptýðý hizmetleri takdir etmek objektifliðin, insafýn gereðidir. Bu, bir hakký teslim etmektir.
Lâkin bunu yapanlara, hemen “ne haber siz de geldiniz mi Atatürk çizgisine?” demek avantacýlýktýr, köylü kurnazlýðýdýr. Kendini üstün/doðru kabul edip baþkalarýna tepeden bakmak, horlamak demektir. Üstelik fikir ve ifade hürriyetinin, vicdan özgürlüðünün öne çýktýðý bir çaðda, tabularýn arkasýna saklanmak demektir…
Ýstiklal mücadelemize önderlik etmesiyle, Cumhuriyetin kurulmasýndaki rolü ile komutanlýðý ve siyasî dehasý ile Atatürk’ü takdir etmek baþka þeydir… Atatürk ismi üzerinden Ýsmet Paþa döneminde resmi ideoloji olarak dayatýlan Kemalizm’i ret etmek baþka þeydir.
Ýkinci temel düþüncem þudur.
Cumhuriyetin ruhunda milletimizin iç bütünlüðü, dayanýþmasý var. Cumhuriyet, bizi bölen deðil, birleþtiren mayadýr.
Sanki birileri daha Cumhuriyet’in ilk yýllarýndan itibaren mütedeyyin kitlenin içine bir “Atatürk düþmanlýðý tohumu” atmýþtýr.
Ýnancýmýzda, ölenin arkasýndan ileri geri konuþmak olmadýðý halde yapýlan adice suçlamalardan bahsediyorum. Bir insanýnýn annesi hakkýnda çirkin, bayaðý isnat ve hakaretler ile pespayeliðe varan ve beþinci kol faaliyetini çaðrýþtýran algý operasyonlarýndan bahsediyorum.
Atatürk’ün heykellerini kýrma provokasyonlarýný da ayný gizli senaryolarýn tamamlayýcýsý görüyorum.
Bu milletin mütedeyyin çoðunluðunu, Atatürk’ün þahsýna düþman haline getirmenin bu millete düþmanlýk olduðunu düþünüyorum. Atatürk düþmanlýðýnýn, aramýza ayrýlýk tohumlarý ekerek milli bünyeyi zaafa uðratmak isteyenlerin kirli hesabý olarak görüyorum.
Akademisyenlerin, tarihçilerin; þahsi hayatlarý eþelemeden, faydasýz polemiklere malzeme taþýmadan, belgeleri ile gerçeklere ýþýk tutma çabalarý elbette eleþtiri dýþýdýr.
Aziz milletimiz Cumhuriyet’e sahip çýkmayý, bugün demokrasiye sahip çýkma kararlýlýðý ile daha da saðlamlaþtýrmýþtýr. 15 Temmuz’daki kahramanlýðýn anlattýðý da budur.
Tarih boyunca hep milletin, vatanýn ve devletin iyiliði, yükselmesi arayýþ ve çabasý içinde olanlara hürmet ve rahmet…