Atatürk'ü Türkiye'nin ilerlemesine karşı konumlandırmak

Atatürkçülük veya Kemalizm. İkisi de yaklaşık aynı anlamlara sahip. Altmış darbesi Kemalist devrimler dedi, 12 Eylül darbesi de Atatürk inkılapları. Sonuçta ikisi de Atatürk'ü savundukları kadar, kendi hayallerine göre de bir Atatürk ürettiler. Altı ok ile formüle edilen ilkeler, Atatürkçülüğün temel umdeleri oldu.

Tek parti döneminde, Atatürk liderliğinde Osmanlı anlayışı ve kurumları tasfiye edildi. Batıcı ve modern anlayış doğrultusunda yeni uygulamalara gidildi. Kimisi tuttu ve devam etti, kimisinden de vazgeçildi. Mesela Türkçe ezandan vazgeçildi. CHP'nin 1947 Genel Kurultayında bu konuda önemli adımlar atıldı. Atatürkçü kimi uygulamalardan vazgeçme kararları alındı! Mesela, din eğitiminin yasaklanmasına son verildi. İHL ve İlahiyat Fakülteleri açma kararları çıktı.

DP iktidarı ile beraber Atatürkçü uygulamaların kimisinden vazgeçilmeye devam edildi. Aşırı yorum olarak görüldü. Mesela ezan yeniden Arapça okundu. Devlet aklı da bunu destekledi. Bir dönem İslamcı ve ilahiyat profesörü olan Şemsettin Günaltay, CHP'nin başbakanı oldu. Bu kararların alınmasında da o etkiliydi.

Devletin de önünü açtığı bu yeni siyaset, pür batıcılıktan vaz geçti. Kendi tarih, inanç ve toplumuyla daha barışık bir tutuma yöneldi. Mesela 1932'lerdeki Türk Tarih Tezi aşıldı. Dışlanan Osmanlı ve Selçuklu dönemi İslam tarihi( tabii ki Türklerin de tarihi) yeniden Türk tarihine dâhil oldu. Sonuçta altı okun birçok uygulamalarından da vazgeçildi. Mesela devletçilik, ekonomik model olmaktan çıktı. İnkılapçılık yerini reformcu bir değişmeye bıraktı. Milliyetçilik, sekülerlikten muhafazakarlığa doğru yön değiştirdi. Halkçılık yerine birey ve insan hakları söylemleri ve yasaları geçti. Bu konuda hem sağ hem de solun atılımları oldu. Atatürkçülük, elbirliğiyle kolektivizmden( halkçılık ve milliyetçilik) kurtarıldı!

Cumhuriyet herkes tarafından benimsendi. Bu konuda hâkim bir konsensus var. Devletin demokratikleşmesi ile yaşanan bu değişim, "karşı Atatürkçülük" üretti. Bunlara sol Kemalizm de demek mümkün. Devletin yaşadığı bu değişimlere, "karşı devrim" adını verdiler. Atatürk'ü yeniden daha sert ve dogmatik bir şekilde üretmeye başladılar. Atatürk, tamamen gerçek kişiliğinden soyutlanarak yarı tanrısal bir varlık haline getirildi. İktidar aracına çevrildi. CHP, ulusalcılar ve sol Kemalistler Atatürk'ü kaybolan iktidarlarına karşı "irtica geliyor" ifadesiyle tepki gösterdiler. Şimdi bunun yerine "siyasal İslamcılar geliyor" deniyor.

Ak Parti, 2014 yılından beri farklı bir siyasal müttefikliğe yöneldi. Artık Atatürk'ün olgusal gerçekliği kabul edildi. Ayrıca daha "milli ve dini" bir Atatürk imgesi üretildi. Aslında Türkiye'nin değişimine karşı direnen Atatürkçülük, yine Atatürk ile aşılmaya çalışılıyor. İktidara tavır alan "Atatürkçüler" ise Atatürk'ü daha da dogmatik bir figür haline getirdiler. Daha batıcı, daha dine mesafeli ve hatta dinin yerini alan ritüeller... Mesela Türkiye'de ünlü olan bir Profesör, Atatürk'ün annesinin heykeli önünde secde etti. Kimi devlet ve özel okullarda da Atatürk heykelleri önünde çocuklara secde ettirildi. Sekülerliğin aşırı yorumları yükseldi.

Kemalistler için "şeriat korkusu" yerine şimdi "siyasal İslamcı korkusu" geçti. Bu korkuyu aşmak ve kendi yaşam tarzlarını garantiye almak amacıyla Atatürk onlar için önemli bir kurtarıcı imgesine dönüşüyor. İktidarın ve muhafazakâr siyasetin Atatürk üretimi onları tatmin etmiyor. Dogmatik, kutsal, batıcı ve profan bir Atatürkçülük ile kendilerini buluyorlar. Atatürk'ün tek parti rejimini mi isteyeceğiz, yeniden ezan Türkçe mi okunacak, dini eğitim kurumları kapanacak mı? Çünkü Atatürkçülerin "kutsal tarih" dönemlerinde bu pratikler vardı.

Atatürkçülük, garip bir şekilde devleti (1947'den beri) yöneldiği değişim rasyonalitesinden uzaklaştırma şeklinde üretiliyor. Atatürk, Türkiye'nin yeni yüzyılında karşı kişi olarak konumlandırılıyor.