Torunu Eren Sagay, dedesinin anýlarýný geçenlerde yayýnladý. Kýsa, fakat çok degerli bilgiler içeren anýlar, Abdülhamit’ten cumhuriyetin ilk yýllarýna kadar uzanýyor. Pek çok da ayrýntýyý gözler önüne seriyor.
Esat Sagay
subaydýr, harbiyede almanca hocasý olacaktýr; öðrencileri arasýnda Atatürk de vardýr, Saffet Arýkan da, Ali Fuat Cebesoy da. Bu sýrada hürriyet cereyanlarýna katýlacak, gizli örgütlenmeler içinde yer alacaktýr; fakat 1908 sonrasýnda siyasetten elini eteðini çeker. Birinci Dünya Savaþý sonrasýnda emekli olduðunda siyaset meraký yeniden depreþecektir. Bundan önce Almanya’da da bulunur. Anýlarýnda Almanya kýsmý epey dolgundur. Tasarruf eðilimi Alman alýþkanlýðýyla uyum saðlayacaktýr. Sagay için Almanya adeta bir gezegen deðiþikliði anlamýna gelmiþ olmalýdýr. Sonra harp baþlar: Balkan savaþýndan sonra kendisini Çanakkale cephesinde bulur. Mütarekeden sonra emekliliðini ister; özel bir þirketin müdürlüðünü üzerine alýr. Buna raðmen Ýngilizler tarafýndan sorgulanmaktan da kurtulamayacaktýr. Ýþgal Ýstanbul’unda ticaret hayatý sürer. Hatta Ankara hükûmetinin izniyle Antalya’ya kadar uzanýr.
Kara Vasýf'la ticaret ortaklýðý
Sagay, her þey olup bittikten sonra Ankara’da Atatürk’ü ziyaret eder, onun yardýmýný rica eder; ricasý kabul olunur ve bu þekilde eski Ýttihatçý Kara Vasýf da þirkete katýlýr; ne var ki, bu durum Sagay’ý rahatsýz ettiðinden, bu kez kendisi iþten ayrýlmak zorunda kalýr. Bu defa da Fethi Okyar’ýn aracýlýðýyla telefon þirketinde iþe baþlar, sonra 1926 senesinde Ýstanbul belediyesine Beyoðlu üyesi olarak katýlýr. Mütarekeden beri Müdafaai Hukuk ve sonra CHP üyesi olarak Beyoðlu’nda partinin idare kurulu üyesidir. Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý kurulduðunda, kendi ifadesiyle, “fýrka azalarýndan bir çoðu” muhalif partiye “geçerek þubeleri boþaltýrlarken” o mahdut miktarda arkadaþ”larla partide kalmayý tercih eder. 1927 yýlýnda Bursa’dan milletvekilidir artýk. Meþhur Yavuz havuz davasýnda þahit olarak dinlenir.
Eðitim Bakanlýðý ve acýmasýz rekabet
Sagay adýný herhalde daha çok bakan olarak hatýrlarýz. Atatürk kendisine onu üç kez imtihan ettiðini ve üç yüz kiþi arasýndan bakan olarak seçtiðini de söylemiþ. Fakat Sagay, bir askerin eðitim bakaný olmasýnýn, gönlünden bakanlýk geçiren pek çok eðitimcinin ve özellikle de Reþit Galip’in kýskançlýðýný çektiðini yazýyor. Hele Gazi Paþa’nýn ona sürekli olarak “hocam” demesi ve iltifatlarý, zamanla bu çekememezliði daha da artýrmýþ. Baþarýsýz olduðuna iliþkin söylentilerin ve dedikodularýn ortalýðý sarmasý için de çok vakit geçmemiþ. Böylece bu devirde seçkinler arasýndaki siyasî rekabeti ve bu rekabetin doðurduðu çatýþmalarý yakýndan izleme olaðýna sahip oluyoruz. Neredeyse yirmi yýl önce Türkiye’de Millî Þef Dönemi kitabýmda yazdýðým gibi, Sagay, yine de Atatürk’ün giriþimi üzerine görevden alýnacaktýr. Kendisi anýlarýnda malî olanaksýzlar ve eleman sýkýntýsý nedeniyle düþündüklerini asla gerçekleþtiremediðini açýk kalple anlatýyor; belki de bakanlýk içindeki atamalarý mevcut tepkileri köpürtmüþtür. Nitekim kendisi de epey örnek veriyor bu konuda: “Erkek ve kadýn ahlâken zayýf” öðretmenleri görevlerinden almasý, Beyoðlu’ndaki okullar civarýndaki randevuevini kapattýrmasý, Cumhuriyet gazetesinin açtýðý güzellik yarýþmasýna kýz öðrencilerin ve kadýn öðretmenlerin katýlmasýný engellemesi, katýlanlarý meslekten uzaklaþtýrmasý, okullarda hüküm süren disiplinsizliðe karþý sert önlemlere baþvurmasý bu cümleden sayýlabilir.
CHP esaslarý Masonluðu da kapsar
SCF kurulduðunda pek çok öðrencinin ve öðretmenin muhalif parti lehine tutum aldýðýný yine anýlardan öðreniyoruz. Sagay, öðretmenlerin liberalizm ve komünizm gibi iki zýt akýmýn arasýnda kaldýðýný ileri sürüyor. Dahasý masonluk meselesi de gündeme taþýnmýþtý. Sagay anlaþýlan masondu. Diðer yandan, Atatürk “bugün CHP esaslarý masonluk düþüncelerini bile ihtiva ettiðini, eðer masonluk memlekette millî menfaatlere zarar verecek bir hal aldýðý görülürse, hükûmetçe derhal men edilebileceði fikirlerini beyan buyur”muþtu. Hatýrlanacaðý gibi, gerçekten de mason örgütleri kýsa bir süre sonra yasaklanacaktýr. Sagay, anýlarýnda açýk kalplilikle masonluðun savunusunu da yapmaktadýr.
Öðretmenlere maaþ verilemiyordu
Sagay, bakanlýktaki güçlükleri ardý ardýna sýralýyor: Bazý illerde yeni okullar açýlamýyor, öðretmenlere maaþ verilemiyordu. Malî güçlükler bunun baþlýca nedeniydi ve bütçeden eðitime yeterince para ayrýlmýyordu. 1930’lu yýllarda eðitimin içinde bulunduðu durumu gerçekçi bir þekilde öðrenmek isteyenler için Sagay’ýn yazdýklarý çok önemlidir. Sagay’ýn anlattýklarýyla Anadolu’da eðitim devrimi efsaneleri tam bir tezat halindedir! Bakanýn Halkevleriyle öðretmenler arasýnda kurulan iþbirliðinden memnuniyetsizliði olsun, “talebe kýzlarýn Halkevi gençliðiyle laubaliliði ilerletmesi” olsun, “kýzlarýn dekolte ve boyanma süslerine fiilen yardým ile o vaziyetlerinden istifade eylemeleri” olsun, kendisinin diðer Halkevi yöneticileri ve nihayet bazý bakanlarla arasýnýn açýlmasýna neden olacaktýr. Dahasý mesele Gazi Paþa’nýn da sofrasýnda konuþulur. Reþit Galip hýrçýndýr; Atatürk bakanýný savunur. Ancak 1932 yýlýnýn þubat ayýnda Atatürk Sagay’a “emir”ler dikte ettirir. Reþit Galip’e Sagay tarafýndan verilecek yanýt da bizzat Atatürk tarafýndan hazýrlanýr. Bütün bu sahneler, aslýnda dönemin atmosferini gerçekten öðrenmek isteyenler için eþi bulunmaz ipuçlarýdýr. Okuyuculara özellikle duyurmak isterim, kitapta bütün bu yazýþmalar olduðu gibi yer almaktadýr. Atatürk belli ki bu sýrada hocasýnýn arkasýnda durmaktadýr.
Bakanlýktan ayrýlmak zorunda kaldý
Sagay, içinde bulunduðu imkânlarla eðitimde daha ileriye gitmenin mümkün olamadýðýný gördüðünü ve bu nedenle de ayný yýlýn eylül ayýnda görevinden ayrýlmak istediðini bizzat Atatürk’e bildirdiðini yazýyor. Atatürk yerine bir isim önermesini isteyince, kendisi Reþit Galip’i önerecektir. Sagay’ýn rakibini önermesi, muhtemelen Atatürk ile daha önceden aralarýnda kararlaþtýrdýklarý bir sahnedir. Nitekim Sagay’ýn istifa yazýsýný da bizzat Atatürk kendisine dikte ettirmiþtir! Yazýda þöyle denilmektedir: “Bunu benden daha iyi yapabilir bir idealisti benim makamýma geçirmekte tavassutu büyük emel edindim; [görevim] benim yapabileceðim devletin mühim iþini daha muvaffakiyetle yapabileceði kani olduðum arkadaþlara yerimi derhal býrakmaktýr.” Sagay, bakanlýktaki çalýþmalarýný özet halinde belirtirken, ayný zamanda bu dönemde eðitimin içinde bulunduðu temel meseleleri yeniden hatýrlamamýza da yardýmcý olmaktadýr.
Meclis Baþkanvekili oldu
Sagay’ýn siyaset hayatýnýn burada tamamlandýðýný düþünmek yanýltýcý olur; aksine ardýndan Meclis baþkan vekili olacak ve 1938 yýlýndaki ölümüne dek de bu görevde kalacaktýr. Kýsa sayýlabilecek anýlarýný da 1934/1935 yýllarýnda kaleme almýþ olmalýdýr. Anýlar da zaten bu aþamada sona ermektedir. Eren Sagay’ýn dedesinin anýlarýnýn üslûbuna ve özgünlüðüne hiç dokunmamýþ olmasý da ayrýca takdire deðer. Sagay’ýn anýlarýndan Millî Mücadele’ye katýlmamýþ eski bir askerin muhtemelen sadece Atatürk’ün hocasý olmak sýfatýyla bakanlýða týrmandýðýna þahit oluyoruz. Sakýn ola ki, erken Cumhuriyet döneminin bütün siyasal seçkinlerinin Millî Mücadele’nin önde gelenlerinden olduðu gibi bir sanýya kapýlmayýn derim ben. Düþ kýrýklýðýna uðrayabilirsiniz çünkü.
Felsefe ve telepati meraký
Sagay da askerî okullarda okudu; ancak babasýnýn erken ölümü onun felsefî meselelerle erkenden ilgilenmesine neden olacaktýr. Anýlardan hayatý boyunca felsefeyle yakýndan meþgul olduðunu öðreniyoruz; dahasý telepatiyle de yakýndan ilgilenmiþti. Bizzat bu türden hadiselerle karþýlaþmýþ olmasý onda epey tesir býrakmýþtý. Buchner’in Kuvvet ve Maddesi”ni ve Spritüalizm ve Materyalizm kitaplarýný daha sonra inceleyecektir. Bilim ve felsefe onun en baþta gelen merak konusuydu. Anýlarýnda sayfalarca bu konulardan söz etmektedir ki, hayatýnda gerçekten önem taþýyan bir meseleyi bize yakýndan anlatabilmektedir.
1894 Senesinden Ýzlenimler
Sagay’ýn 1894 senesinde Ýzmir, Silifke ve Mersin hakkýnda yazdýklarý gündelik notlarýndan olabilir. Silifke halkýnýn entari giydiðini, Mersin ahalisinin çoðunluðunun Arap olduðunu onun satýrlarýndan öðreniyoruz. Mersin’in küçük bir arý iriliðindeki sivrisinekleri bilmem hala ortalýkta dolaþýyor mu? Elbette Sagay’ýn iþaret ettiði sýtma, çok þükür artýk çok uzakta kaldý. Trablusþam’a gelince; oranýn kadýnlarýnýn pek süslü olduðunu yazýyor; fakat Hýristiyan kadýnlarýn da çarþafla geziyor olmalarý, pek çok kiþi açýsýndan þaþýlacak bir gözlem olarak kabul edilmelidir. Beyrut, tam olarak Avrupai bir kenttir; muntazam arabalar göze çarpar, ama hiç Türkçe bilene rastlanmaz. Sadece askerler Türkçe konuþular. Fakat Müslümanlar da hafta tatilini pazar gününe almýþlardýr.
SAGAY SOYADI
SOYADI yasasýndan sonra Sagay soyadýný bizzat Atatürk kendisine vermiþ; “sag” akýl anlamýna geliyormuþ, “ay” da mübalaða. Böylece Sagay, çok akýllý, mütefekkir, dikkatli manasýnda imiþ. Diðer yandan, “Sað” saðlam, salim ve “ay” da akýl anlamýna geldiðinden, aklýselimi de temsil ediyormuþ. Bizzat Sagay, kendi soyadýný bize böyle açýklýyor.