Takvim giderek hýzlanýyor. Önce TBMM kendisine bir baþkan seçecek, ardýndan görevlendirme ve hükümet kurma süreci baþlayacak.
CHP’nin Deniz Baykal’ý aday göstermesi, seçimlerden sonra Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan ve Baykal arasýnda yapýlan görüþmeyi de dikkate alarak; yeni bir koalisyonun ilk iþareti olarak kabul ediliyor. Baykal’ýn meclisi açarken paralel yapýya vurguda bulunmasýný, onun siyasi hayatýnda uðradýðý talihsizlik üzerinden kiþisel bir duruþ olarak deðil; bunca yýlýn devlet tecrübesinin getirdiði kavrayýþ ve tavýr olarak algýlamak gerekiyor. Önemli ve geleceðe ýþýk tutan bir duruþ. Paralel yapýyla mücadelenin, bir devlet politikasý olarak devam edeceðinin de iþareti.
Peki AK Parti ve CHP koalisyonu. Gerçekten böyle mi? Yani Baykal’ýn adaylýðý baþkanlýkla sonuçlanýrsa, bu durum AK Parti ve CHP arasýnda bir koalisyon kurulmasýna mý iþaret ediyor? Gerek Baþbakan Ahmet Davutoðlu, gerekse de CHP lideri Kemal Kýlýçdaroðlu son derece temkinli açýklamalar yapýyor. Kýlýçdaroðlu’nun daha olumsuz bir pozisyon almasý, istekli görünmemek ve pazarlýk gücünü korumak mý; yoksa böyle bir koalisyonda yer almanýn getireceði sýkýntýlarýn korkusu mu, henüz bilmiyoruz.
Ortada iki partinin koalisyon kuracaðýna dair bir hava var. Ancak biraz acele ettiðimizi düþünenlerdenim. Çünkü CHP, seçim sürecinde de, öncesinde de Türkiye’nin etrafýndaki sorunlar ve hepsinden önemlisi Kürt sorunu baþlýðý altýnda suskun bir parti görünümündeydi. Oysa þimdi bu sorunlar yumaðýnýn giderek yakýcý hale geldiði ve sorumluluk üstlenmeyenin iktidar ortaðý olmasýnýn pratik olarak anlamsýz olduðu bir viraja girdik.
CHP’nin süreçteki rolü, kendisinden bir miktar oyun HDP’ye gitmesine göz yummasýndan ibaretse, burada güçlü bir role sahip olmasý zor. Yok eðer bu ödünç oy operasyonunu gerçekleþtirenler, mesela Almanya, TÜSÝAD, malum medya grubu; CHP’nin Kürtlerle ilgili inisiyatif almasýný da istiyorlarsa o zaman durum farklý olacaktýr. Mevcut haliyle CHP’nin buna ne kadar hazýr olduðunu, hangi aktörler eliyle katký saðlayacaðýný kestirmek zor. Sadece çözüm sürecinin devamýna dair beyanlarý var ki, bunun yeterli olduðunu söyleyemeyiz.
Ankara’da artýk 80 milletvekiline sahip bir HDP var. Bir anlamda Kürt siyasetinin merkezde edindiði en büyük güç bu. HDP’nin þu ana kadar izlediði strateji, hayli ýlýmlý gibi görünse de, özellikle Suriye sýnýrýnda olup bitenin, iþlerin rengini deðiþtireceði ortada. Nitekim HDP yönetiminden gelen DAÝÞ deðerlendirmeleri, Türkiye’yi ve elbette iktidarý suçlayan yaklaþýmlar, ýlýmlý havanýn korunmasýnýn zor olduðunu gösteriyor. Üzerine bir de PKK’nýn yeni Cizre saldýrýsýný koyarsak tablo daha da netleþir.
Ýþte tam bu noktada iki partinin nerede duracaðý önemli. MHP, süreci okuyor, ama sorumluluk almak istemiyor. En azýndan þu anki görüntüsü öyle. CHP, koalisyon konusunda gerek iç dinamikleri, gerekse kendisini destekleyen çevreler üzerinden istekli. Ama az önce ifade ettiðim sorunlara elini uzatacak cesareti henüz gösterebilmiþ deðil.
Eðer CHP, seçim sandýðýnda HDP’yle yaptýðý paslaþmayý, süreçte daha farklý bir koridor açarak devam ettirmeyi denerse, bu Türkiye açýsýndan beklenmedik bir rahatlama getirebilir. Mevcut durumda AK Parti ile HDP’nin konuþabilmesi eskisine oranla çok daha zor görünüyor. Ama siyasi merkezde böylesine geniþ bir yer elde eden HDP’nin de bir þekilde sistemde yer bulmasý gerekiyor. Bunu HDP’nin iktidara ortak edilmesi anlamýnda deðil, daha geniþ bir entegrasyon süreci olarak görmeliyiz.
Bakalým kim ateþe elini uzatacak? Hiç ama hiç kolay deðil. Haydi üç partiyi toplayalým, AK Parti olmadan da hükümet kurulur diyenler nereye kayboldular acaba!