Ne alaka demeyin, KCK’nýn kararý, UNESCO’nun dünya kültür mirasý listesine giren Hevsel Bahçeleri ve Diyarbakýr Surlarý’na ciddi bir darbe... Diyarbakýr gibi, son yýllarda hep siyasi kimliðiyle tanýnmýþ bir þehir, dünyanýn dört bir yanýnda artýk, ‘ insanlýðýn ortak mirasýna sahip bir kent’ kimliðiyle tanýnacakken, siz yol ve baraj yapýlýyor gerekçesiyle, uzun zamandýr susan silahlarý yeniden konuþturma karar alýyorsunuz. Bölge insanýna ve Türkiye’ye tabiÝ, yazýk gerçekten. Ateþkes kararýný okurken, aklýma ilk gelen bu oldu benim. Eyvah dedim, içimden dünya galiba Hevsel Bahçeleri’ni ve Diyarbakýr Surlarý’ný keþfetmeyi galiba baþka baharlara ertelemek zorunda kalacak.
Gelelim iþin siyasi boyutuna..
Silahlý bir hareketin hiç hoþlanmadýðý þey; demokratik siyaset alanýnýn geniþlemesi ve bu alan geniþledikçe, sivil alaný temsil eden veya vitrininde duran siyasi aktörlerin ‘özgürleþmesidir.’
Sivil aktörlerin, elinde silah tutan yegane karar merci merkeze göre özerk bir tutum içinde olmasý, seçmenlerine ve bir bütün olarak halka karþý sorumluluklarýnýn artmasý sonucu ortaya çýkan bambaþka siyasi koþullar ve geliþmeler, silahlý alan/sivil alan çatýþmasýný derinleþtirir, çözümü kolay olmayan sorunlar yaratýr.
Tarihi seyri içinde bakacak olursak, þunu görürüz:
Kürt siyaseti, demokratik siyasi alan ve silahlý alan çatýþmasýný yaþayarak bugünlere geldi. Türkiye bir Ýran ve bir Suriye deðildi tabi, kör topal da olsa, demokratik alaný kullanmak her zaman mümkündü. Ama bu kullaným veya siyasal mesai, sivil toplum faaliyetlerini aþýp, meclise taþýnacak kadar büyüyünce, sivil alan/silahlý alan çatýþmasý da kendini daha çok hissettirmeye baþladý.
Sokak muhalefeti gibi görülen bir hareketi daðlardan yönetmek çok zor deðildi. Ama bu hareket parlamentoya taþýnýnca, bir takým sorunlar baþ göstermeye baþladý. Sözünü ettiðim ilk tecrübe, HEP/SHP ittifakýyla meclise gelen Kürt parlamento grubunun sivil alanda yer almasýndan sonraki yýllarda yaþandý. Bu tecrübenin sonu hüsrandý ama bu hüsranýn yaþanmasýnda devletin katý ve inkarcý tutumu belirleyici oldu.
Dað’ýn bir þey yapmasýna gerek kalmadan, devlet Leyla Zana ve arkadaþlarýný parlamentodan alýp Ulucanlar Cezaevi’ne týktý. Sivil alana inanç o tarihten sonra azaldý ve daða gidiþler bir furyaya dönüþtü. Sonrasý 15-16 yýl süren ve hem devletin hem Kandil’in silahlarýnýn gölgesinde varlýðýný muhafaza etmeye çalýþan ‘sokak muhalefeti’ ya da ‘sokak siyaseti’ dönemi diyebileceðimiz dönemdir.
Bu dönemde baðýmsýz adaylarla parlamentoda olmak, daha o yýllarda mümkündü ama her nedense akla bile gelmedi böyle bir þeyi denemek.
2007 yýlý yeni bir dönüm noktasýydý; silahlý mücadele zemini gittikçe zayýflýyor, silahlý mücadele döneminin sona erdiðine dair fikirler, baþta Öcalan olmak üzere hareketin en önemli lider kadrosu içinde açýkça tartýþýlýyordu. Bu koþullarda sokaktan çýkýldý ve 2007 seçimlerinde parlamentoya girildi. Ama Kürt siyasetçilerin parlamentoya girmesi bu defa devleti deðil, galiba Kandil’i endiþelendirmiþ olacaktý ki KCK bu dönemde kuruldu. 2007 yýlýnda, sivil alanýn özerkleþmesi ihtimali ve imkaný da böylece KCK yapýlanmasýnýn gölgesinde laldý.
Sivil alanýn parlamentoda bir grup kuracak kadar geniþlemesine raðmen, belirleyici olan hep KCK’nýn kararlarýydý. Eðer bu ‘model’ tercih edilmeseydi, KCK yapýlanmasý ve Sivil alanýn içe içe geçtiði garip bir iþleyiþ olmayacak ve sivil alanýn, ‘özerkleþmesi’ doðal bir seyir izleyecekti. Çözüm süreci için en hayýrlýsý da þüphe yok ki bu olacaktý. Ama silahlý gruplarýn Türkiye’yi terk etmesinden bile daha önemli olan KCK yapýlanmasýnýn tasfiye edilmesi, bu alanda bulunan insanlarýn HDP’ye geçmesi ve siyasetin bu yolla meþru zeminlere taþýnmasý çözüm sürecinde taraflarýn pek de önemsedikleri veya bir tarafýn önemserken diðer tarafýn es geçtiði bir ‘sorun’ olarak gündemdeki yerini korumaya devem etti.
2015 seçimlerinde ise Kandil, yasal Kürt hareketine daha fazla demokratik ve sivil alan açmak için deðil, AK Parti iktidarýný yýkmayý hedefleyen uluslararasý bir arayýþýn ve tercihin parçasý, ama en etkileyici en kullanýþlý parçasý olduðunu dosta düþmana göstermek için baraja raðmen seçimlere partiyle girmeyi bir strateji olarak belirledi.
Eðer baþarýysa tabi, sonuçlarý ortada: AK Parti artýk tek baþýna iktidar deðil. MHP ve CHP olasý bir iktidarýn partnerleri olacak.
Ama kimsenin gözünden kaçýramayacaðýnýz bir sorun var ki o da þu: HDP 80 milletvekiliyle parlamentodayken, daðdaki silahlý insanlar ve silahlý mücadele ne olacak? Bu sorunun bir tek muhatabý var, o da HDP’dir. Silahlý insanlar daðdalar ve savaþmýyorlardý, ateþkes hali sürüyordu. Ama parlamentoda 80 milletvekili varken bu halin böyle sürmeyeceði, ateþkesi halinin artýk anlamsýz bir hal olduðu gerçeði, gün gibi ortadadýr. Kandil, artýk kendi baþýna gündem belirleyemez, buna hakký yok çünkü 80 vekilin sekseni de 70 milyon insana karþý sorumludur, en azýndan oylarýný Türkiyelileþeceðiz vaadiyle aldýklarý için... Tersi bir durum, kusura bakmayýn bazýlarýmýzýn elinde silah, bazýlarýmýzýn elinde soru önergeleri olacak! Absürt ötesi bir vaziyet!
Kandil’in aldýðý ‘ateþkesi bitirdim’ kararý, hem HDP’ye bir mesaj, HDP’nin elini kolunu baðlamayý amaçlýyor hem de derdin sivil alanýn geniþlemesi olmadýðýný açýkça ortaya koyuyor.
Olan da baraj ve yol þantiyelerine, Hevsel Bahçelerine ve Diyarbakýr Surlarýna oluyor...
Ýyi bayramlar dileðiyle...