Abdelbari ATWAN (TR)
Abdelbari ATWAN (TR)
Tüm Yazıları

Ateşkesten sonra: Kazananlar ve kaybedenler

İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ateşkes anlaşmasının, Gazze kuşatmasının kaldırılmasını içermemesi beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Gazze'deki 160 şehide ve 100 yaralıya rağmen, yine de gelişme kaydedildi. Güç dengesi değişti ve 360 kilometrekarelik Şerit'te sıkışmış 1.7 milyon insan için gelecek aniden daha aydınlık görünmeye başladı.

Dünyanın en büyük hapishanesindekiler için barışın sağlanması, açık kapılar olduğu umudunu veriyor ve cesur Filistin direnişi durmaksızın İsrail'in demir yumruğunu açıp anahtarları almak için zorluyor.

Sekiz gün süren çatışma, yeni kazananlar ve beklenmedik kaybedenler ortaya çıkardı.

Filistin direnişi, Tel Aviv'i uzun menzilli füzelerle vurunca kırmızı çizgiyi aşmış oldu. 2006 Güney Lübnan savaşı sırasında aynı İran yapımı füzelere sahip Hizbullah bile Tel Aviv'e saldırmaya cesaret edememişti.  

Dünya nefesini tutmuş, tahrik etmesiyle bilinen Binyamin Netanyahu'nun nasıl bir yanıt vereceğini bekliyor. 'Savunma Sütunu Operasyonu' daha önce İsrail seçmenleri arasında oldukça rağbet gören 'demir yumruk' imgesini temsil ediyor ve Netanyahu Ocak'ta yeniden seçilmek istiyor. Ayrıca İsrail'e yağan füze ve roketlerin İran menşeli olmasına vurgu yapılması da İran'a bir düzenlenecek bir saldırının gerekçesi olarak tasarlandı. Bu da rağbet görecektir.

2008/9'da 1400 Gazzeli'nin katledildiği 'Dökme Kurşun Operasyonu'nun bir tekrarı olan, acımasız kara işgali an meselesi gibi görünüyordu. Fakat Arap Baharı bölgenin haritasında birkaç kaydedeğer değişikliğe sebep oldu ve bu, İsrail ve onun Amerikalı müttefiklerini hazırlıksız yakaladı.

***

Herşeyden önce, Filistin direniş örgütlerinin tepkilerinin vahşiliği İsrail'i şaşırttı. Geçmişte Hamas, İslami Cihad ve Halk Direniş Komitesi yetersiz donanıma sahiplerdi; bu sefer yalnız uzun menzilli füzlere değil, Kaddafi cephaneliklerinden gelişmiş silahlara da sahipler. Bunların arasında tanksavar füzeleri de var ve İsrail kara kuvvetleri bu yüzden büyük kayıplar verebilir.

Mursi 14 Kasım'da savaş haline geçilmesine hızlı tepki verdi. Mısır Büyükelçisi'ni hemen Tel Aviv'den geri çağırttı. İki gün sonra Başbakan ve Mısır devlet erkanından büyük bir grup, aleni bir dayanışma jesti yaparak Gazze'ye geldi. Mübarek yönetimi sırasında, Gazze ile sınırı olan Mısır İsrail'i zaptedememişti. Bugün Kahire'deki devrim sonrası hükümet halkın iradesini yansıtmaya daha hevesli ve halk Filistin'deki Arap kardeşlerini destekliyor.

18 Kasım itibariyle İsrail Kahire'ye bir temsilci yollamış ve şu an yürürlükte olan ateşkes için müzakere yolunu açmıştı. Aynı gün Mursi, Hamas lideri Meşal ve İslami Cihat lideri Şalah ile görüştü. İşler nasıl da değişti! Batı'nın eski başdüşmanı Müslüman Kardeşler'in ateşli destekçisi Mursi, 'gidilecek adam' haline gelmişti ve 19 Kasım'da ABD Başkanı Obama onu bizzat aradı. Sonraki gün ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Kudüs'e gitti ve Netanyahu ile görüştü. Tel Aviv'de 28 kişinin yaralanmasına sebep olan bomba yalnız saatler önce atılmış olmasına rağmen, Kahire'de Mursi ile görüşene kadar ateşkes sağlanmadı.

***

Burada anlatmak istediğim şey, hem İsrail hem de ABD'nin açıkça ateşkesi güvence altına almak için, dolaylı da olsa 'terörist' gruplar Hamas ve İslami Cihad'la görüşmek zorunda kalmış olmaları.

Bu esnada Abbas ve Filistin Otoritesi Kahire'deki diplomatik telaşın tamamen dışında bırakıldı. Sadece bu da değil, Batı Şeria'dakiler Gazze'yi desteklemek için ve Filistin Otoritesi'nin onlara on yıldır dayattığı durgunluk ve eylemsizliğe karşı ayaklandılar. Abbas bu ihtilafın sonucunda hem prestij hem de itibar kaybetti. Diğer tarafta Mursi yeni ve güçlü bir bölgesel oyuncu olarak ortaya çıktı. Clinton onu, üstlendiği 'liderlik rolünden' dolayı övdü. Obama ise Perşembe günü onu tekrar arayarak teşekkür etti ve 'problem çözmeye odaklı biri' olarak niteledi.

Obama yönetimi Gazze'deki çatışmanın yayılmasını, diğer Arap ülkelerini de içine çekmesini ve bölgedeki narin güç dengesini bozmasını istemedi. ABD'nin şu anda bölge konusunda daha acil endişeleri ve başka niyetleri var. Geçtiğimiz birkaç hafta içinde Suriye'de daha makul bir muhalefet hareketi oluşturmaya çalıştı ve İran'a düzenlenecek bir saldırı da olası görünmüyor.

Gazze çatışması Arap kamuoyunu yıllardır görülmemiş şekilde heyecanlandırdı ve bir kitlesel dayanışma dalgası ile Filistin sorununu yine gündemin tepesine oturttu.

Buna karşılık durum; Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi 'ılımlı' ülkelerin liderlerini sıkıntıya sokabilir. Her Arap'ın ağzından şu soru dökülüyor: Neden bu güçlü ülkeler, Müslümanlar Müslümanlar'ı katledebilsin diye Suriye'de direnişi silahlandırıyor da Filistinli kardeşlerine İsrail'in şiddet ve işgaline karşı çarpışabilmeleri için aynı yardımı önermiyorlar?

Gazze'deki toz geçici olarak da olsa dağılmışken, ben kazananları ve kaybedenleri böyle değerlendiriyorum.

Sanırım gelecekte Netanyahu'nun talihi gittikçe kaybolacak. Eski usül saldırganlığının ve kibrinin asılsız olduğu ortaya çıktı; sadece Ocak'ta yeniden seçilme şansı azalmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail'deki daha ılımlı ve liberal eğilim de onun hatalarından ders alabilecek.

İsrailliler baskı altında makul biçimde müzakere edebileceklerini gösterdiler. Şimdi mesele İsrail'e ve dünyanın geri kalanına baskı yapmayı sürdürmek ve nihayet Filistinliler için adaleti sağlayabilmek.

- Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.