Atı alanlar zaten Üsküdar’ı geçmişti

Fatih Terim; Türkiye’deyken olsun, Portekiz’deyken olsun, hep umut verici konuşmalar yaptı. Ama sahaya çıkan G.Saray, pek de öyle umut yüklenmiş bir takım gibi değildi. Hatta başlarda, sanki ilk maçta yeterli bir skor üretmiş takımların stratejisini sürdürüyor gibiydi. Zaman geçtikçe, gözünü karartsa da; asla yetmedi.

Kötü müydü?... Değildi elbet. Fakat işi zor olan takımların, bir an evvel sonuç almaya odaklı tavrına uygun hareket edemiyordu. Bu futbol, tur için gereken skoru kotarmaya yetecek güçte ve kalitede değildi. Evet, belirgin bir hareketlilik ve çaba olsa da; bunun profesyonel nitelikli karşılığı yoktu. Çünkü Benfica, rakibin olası bir risk yüklenme ihtimalini önceden hesaba katarak; gerekli önlemlerini almıştı. Savunması hazırlıklı, kademesi kontrolluydu. Zeki, planlı ve sakindiler.

Bizimkilerin arada parlayan çıkışları, son vuruşlarda iflas ediyordu. O kadar ki, koca ilk yarıda kaleyi bulan şutumuz bile yoktu. Üstelik sadece kazanmaya değil, iki farka ihtiyacımız vardı.

Gene de şunu söyleyebiliriz... Eğe bu maç, ilk mücadele olsaydı; G.Saray’a övgü düzmek için yeterli malzeme çıkardı. Ancak sonuç odaklı baktığınızda, amaçla-süreç arasında uyum yoktu. Zaman zaman topa daha fazla sahip olmuş olmanın da, işte bu yüzden bir anlamı ve değeri olmuyor. Eli boş döndük.

***

Benfica, diklenmeye yeltenen G.Saray’a “Haddini bildireyim” demeye kalkmadan, futbol ciddiyeti ile karşılık verdi. Neyi/niçin/nasıl yapması gerektiğini bilen taraftı. Efelenerek değil, efektif oynadı.

Benfica; tuttuğu balığı tekrar denize kaptıracak kadar, amatör bir oltacı değildi.