Atma birader, din kardeþiyiz...

Türkiye’nin içine girdiði çözüm sürecinin ayrýntýlarýný kimler biliyor?

Süreci yürüten MÝT müsteþarý biliyordur bir defa... Ona talimatý veren ve onun kendisine bütün görüþmeleri aktardýðý baþbakanýn da bildiði kesin... Herhalde cumhurbaþkaný da atýlan adýmlardan haberdar ediliyordur... Baþka?

Hükümetin Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) katýlan üyeleri...

Sürecin kendilerini ilgilendiren pek çok yönü bulunduðu için ve üstlendikleri görevi yerine getirmek üzere çalýþtay düzenlediklerine göre, MGK’nýn asker üyeleri de...

‘Muhatap’ sayýlacak cephede ise, galiba yalnýz Ýmralý’daki mahkum bilgi sahibi; onu ziyaret edenler kendisinin aktardýðý kadarýyla biliyorlar sürecin neleri kapsadýðýný; boþluklarý kendi tahminlerince doldurarak...

Baþka?

Galiba hepsi bu kadar... Süreç içerisinde kendilerine görev düþen baþkalarýna ‘bilmeleri gerektiði kadar’ bilgi verildiðini tahmin etmek zor deðil. Bu tür süreçlerde, Fatih’e atfedilen, Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn da sevdiði “Sakalým bilse, sakalýmý keserim” esasý hâkim olmak zorunda. Bilinenler yayýldýkça süreç tehlikeye girebilir diye taraflarýn olaðanüstü titiz davrandýklarýný düþünebiliriz.

Baþbakan Erdoðan’ýn ‘tutanak’ konusundaki öfkesi, besbelli ‘sýzma’ sözcüðüne yüklenen anlam yüzünden; açýlan kapýdan baþka ‘sýrlar’ýn ortalýða dökülmesi ihtimali kýzgýnlýðý öfkeye dönüþtürmüþ olmalý...

Yazýnýn en baþýndan þimdiye kadar okuduðunuz her þey eldeki verilere bakarak yaptýðým tahminlerden ibaret... Bu sebeple de ‘düþünebiliriz’ veya ‘olmalý’ gibi gevþek ifadelerin arkasýna sýðýnarak paylaþýyorum tahminlerimi...

Ýyi de, hemen her gazetede, bütün televizyon kanallarýnda sanki bütün ‘sýrlara’ vâkýfmýþ havasýna bürünerek ahkâm kesenlere, kaç adým atýlacaðýný söyleyip sürecin bütün basamaklarý nihayete erdiðinde nasýl bir ülke olacaðýmýz hakkýnda halkýmýzý aydýnlatanlara, kendisiyle görüþülen kiþiye þimdiden mâlikâne beðenmeye kalkýþanlara ne diyeceðiz?

Her þeyi biliyorlar iþte... Bilmiyorlarsa bile biliyormuþçasýna konuþtuklarý kesin... Bazen süreçten mutlu görünmüyorlar, bazen de süreci sanki kendileri baþlatmýþçasýna sahipleniyorlar...

Ayný kiþiler... Ayný yorumcular...

Farklý görüþlerini henüz mürekkebi kurumamýþ tarihleri birbirine çok yakýn gazetelerde okuduðumuz için þaþýrýyoruz, ama onlar hiç aldýrmayýp çeliþen görüþlerini serdetmeyi sürdürüyorlar...

Süreci yürütenler veya konumlarý gereði bilebilecek durumda olanlar mý bilgilendiriyor onlarý? Sanmam. Öyle olsaydý kýsa aralýklarla birbirine taban tabana zýt þeyler yazmazlardý. Daha tutarlý gibi görünenlerin ötekilerden farký, sýrlara vâkýf olmalarý deðil, “Olsa olsa” yöntemini kullanýrken mahcup olmamaya da dikkat etmeleridir.

Masum bir bilgiçlik gösterisi sayabilir miyiz yapýlaný? ‘Sessiz sinema’ oynuyor olsaydýk belki; ancak þu anda sonuç alýnsýn diye çalýþýlan çok ciddi bir konu. Sürecin bir milim sapmasý her þeyi yok edebilir. Terörden kurtulalým derken...

Cümleyi bilerek yarým býraktým, siz istediðiniz gibi tamamlayabilirsiniz...

Atmasyonlarla bir yere varýlmaz. Tam tersine, bunu bir sanat haline dönüþtürme eðilimine girenler, gazetecilik mesleðini de zora sokuyor; mesleði dýþarýdan müdahalelere açýk hale getirdikleri gibi, ‘tahmin’ olduðunu belirtmeden ileri sürdükleri yüzünden itibarý da sarsýyorlar.

Eskiler “Ya hayýr söyle, yahut sus” derlerdi.

Ne güzel demiþler...