Býrakýn, AB oyuncaðýyla biraz da ‘gevþekler’ oynasýn!

Cumhurbaþkaný Erdoðan“Kapýmýz açýk” dedi... Dýþiþleri Bakaný Mevlüt Çavuþoðlu Malta’dan umutlu döndü.

Ne oluyor, AB’yle kopma noktasýna gelen iliþkiler yeniden mi tesis ediliyor?

Þu aþamada müzakerelerin durdurulmasý gibi bir þey söz konusu deðilmiþ... AB yetkilileri böyle söylüyor.

Dahasý, Türk halkýnýn 16 Nisan’da aldýðý karara saygý duyuyorlarmýþ...

Merkelde saygý duyuyor mu, bilemedik.

Bilebildiðimiz kadar, Merkel, “16 Nisan’da deðiþtirilen anayasada gerekli düzeltmeler yapýlmazsa, kapýyý tümden kapatýrýz” gibilerden laflar etmiþti.

Nasýl bir “düzeltme” bekleniyor acaba?

Halkoylamasýnýn iptal edilmesi gibi bir þey mi?

Malta zirvesinden çýkan sonucu, “Hah, iþte böyle... AB’yi boþlamayalým... Reformlara hýz verelim... Müzakerelere yeniden baþlayalým...” sözleriyle ve nümayiþle karþýlayan “gevþek” arkadaþlara iþin gerçeðini anlatmak zorundayýz:

Müzakereleri durduran AB’dir...

Fasýllarý açmayan (bir gerekçe de bildirmeyen) ve Ankara’nýn ricalarýný kulak arkasý eden AB’dir.

Müstakbel ortaðýyla (Türkiye’yle) “hasým iliþkisi” kuran AB’dir.

Terör örgütlerine destek veren, darbe suçlularýný himaye eden, terör örgütü liderlerine konuþma ve propaganda imkâný tanýyan, buna mukabil müstakbel ortaðýnýn siyasi faaliyetlerini kýsýtlayan, Devlet Baþkaný’nýn konuþmasýný engelleyen Bakanýný sýnýr dýþý eden, uçaklarýna iniþ izni vermeyen AB’dir.

Ýliþkilerin bozulmasýndan ve kopmasýndan tamamen AB sorumludur.

Türkiye olarak, AB konusunda hep samimi ve kararlý adýmlar attýk.

Fasýllar açýlmadýðý halde, “samimiyetimizin göstergesi” olarak bir “AB Bakanlýðý” ihdas ettik...

Sorumlu Bakaný baþkent baþkent dolaþtýrdýk.

Ýþin yarým býrakýlmamasý için Brüksel’e ricacý heyetler gönderdik, araya “aracýlar” koyduk.

Her defasýnda ayný cevabý aldýk: “Baþýmýzda gaileler var. Þu seçimleri bir atlatalým...”

O gaileleri savdýlar ama hiçbir þey deðiþmedi.

Dost düþman herkes biliyor:

Müteaddit defa belirlenmiþ “aðýr þartlara” uysak da, egemenlik haklarýmýzý kendi ellerimizle Brüksel’e devretsek de, “sýnandýðýmýz” bütün yükümlülüklerin gereðini “fazlasýyla” yerine getirsek de, Türkiye’yi Avrupa Birliði’ne almayacaklar.

Bunu her fýrsatta dile getiriyorlar.

Üstelik, aþaðýlayarak.

Üstelik, kimliðimizi ve aidiyetimizi kriminalize ederek

Biz de can atmýyoruz zaten... Daha fazla aþaðýlanmak istemiyoruz.

Bakalým (açýlacaksa eðer) “fasýllar” açýlsýn, müzakereler baþlasýn ve neticelensin, ortada Avrupa Birliði diye bir þey kalacak mý?

Bundan sonra Avrupa Birliði, olsa olsa, iç siyasetin manivelasýnda kullanýlan anakronik bir “muhalefet aracý” olarak deðer ifade eder.

Baþka da bir iþe yaramaz.

Bu “muhalefet aracýný” (bu elveriþli malzemeyi), yakýn zamana kadar “dindar siyasetçi” dövmek için Kemalist statüko kullanýyordu. Malzeme daha sonra çakma liberallerin ve Fetullahçýlarýn eline geçti... Onlar da “Kemalist dövmek” için kullandýlar.

Eh, varsýn biraz da gevþek AKP’liler kullansýn...

Kendi adamlarýna (AK Parti içinden çýkaracaklarýný söyledikleri hem Ýslamcý, hem Batý’yla iyi geçinen partilerine) alan açsýnlar...

HAMÝÞ

Ýç hukuk yollarýný tüketen CHP (çünkü YSK ve Danýþtay’dan bekledikleri cevabý alamadýlar) referandumun iptali için AÝHM’e baþvuracakmýþ.

Oradan da sonuç alamazlarsa BM’ye müracaat edeceklermiþ.

Peki,  BM’den de sonuç alamazlarsa... Yani dýþ hukuk yollarýný tüketirlerse...

Bu kez ne yapacaklar?

NASA’ya mý gidecekler?