Avrupa ateşi sokaklarına taşıdı

"İfade özgürlüğü" adı altında Avrupa'da Kur'an-ı Kerîm'e saldırılar artarak devam ediyor. Batı'da İslamofobi uzun zamandır tartışılan bir mevzu. İslamofobi'yi tetikleyen Batılı ırkçı siyasetçilerin sebep olduğu saldırılarda Avrupa'daki mescitler yakılıyor, mescit önlerine domuz kafası atılıyor, Müslümanlara saldırılar düzenleniyordu. Lâkin bu İslamofobik saldırılar 'marjinal grupların eylemleri' denilerek üstü örtülüyordu. Son zamanlarda polis korumasında bir şova dönüştürülen Kur'an-ı Kerîm mushafı yakılması ise Avrupa'daki İslamofobik saldırıları düzenleyen 'marjinal grupların' Avrupa'daki çeşitli devletlerin korumasında bu saldırıları yaptıklarının da göstergesi.

İsveç ve Danimarka'da polis korumasında Kur'an-ı Kerîm'e saldırılar artarak devam ediyor. Bu saldırılara izin veren Batı dünyası "İfade özgürlüğü" ile "Yakmayı" eşitlemiş oldular. Yani bir şeyi yakmak ifade özgürlüğü oldu!

Bir kitabı yakmak nasıl ifade özgürlüğü olabilir değil mi?

Kitap medeniyet demek değil miydi?

Bir kitabı veya bir inancı temsil eden herhangi bir objeyi yakmayı "İfade özgürlüğü" adı altında izin verenlerin, yarın bir gün birileri ellerinde meşalelerle Avrupa sokaklarını "İfade özgürlüğü"ne boğarlarsa diyecek bir sözleri olabilir mi?

"İfade özgürlüğü"nü yakmak gibi bir şiddet eylemiyle eşitleyenlerin, "İfade özgürlüklerini" başka bir şiddet eylemiyle göstermek isteyenlerin yapacakları karşısında ağlamaya hakları olabilir mi?

Demokrasi götürme bahanesiyle İslâm coğrafyasına kan, tecavüz, sefalet götüren ABD'nin peşine takılan Avrupa kendi topraklarında İslâm'a yönelik saldırıları "İfade özgürlüğü" diyerek meşrulaştırarak ateşi göbeğinin ortasına bırakmıştır. Bu saldırıların aksülameli muhakkak olacaktır; ama bugün ama yarın...

Daha işgal ettikleri topraklarda yaptıklarının hesabını vermemişken şimdi kendi topraklarında şiddeti "İfade özgürlüğü" diyerek meşrulaştırmalarının elbette bir bedeli olacaktır.

Benim yazdıklarımın onlarda bir tesiri olmaz ama bari kendi tarihçilerine kulak versinler. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee zamanında ikâzını yapmış: "Müslümanlar arasında ırkçılığın kaldırılışı İslâm'ın kalıcı ahlâksal başarılarından birisi. Günümüzde bu İslâmî özelliği yaygınlaştırmak zorundayız; çünkü tarih kayıtları her ne kadar ırkçılığın çoğalan insan ırkları arasında bir ayrıcalık olduğunu gösteriyorsa da, bugün ırkçılığın bu denli kabul görmesi bir felâket sayılmalı ki bu daha çok son dört yüzyıl içinde Batılı güçler arasındaki yarışmada, yeryüzünün paylaşılması konusunda aslan payını alan ülkeler tarafından körüklenmekte. (...) Panislâmizm uykudadır, ne var ki, Batılılaşmış dünyanın proleter kalabalığı Batı sömürgeciliğine karşı ayaklanıp anti-batıcı bir hareket oluşturursa, uyuyan devin uyanabileceğini hesaba katmak zorundayız. Bu çağrının, İslâm'ın militan ruhunu kış uykusuna yatmış gibi görünüyorsa da uyandırıp zafer dolu bir çağa yöneltmede, hesap edemediğimiz tesirleri olabilir."

Toynbee'nin ifâdesiyle İslâm'ın militan ruhunu kış uykusundan uyandırmak için Avrupa kendi sokaklarını ateşe veriyor; cilve-i rabbâniyye!