Avrupa Birliği dağılır mı?

Avrupa Birliği’ne (AB) zorlu bir giriş süreci vardır. İngiltere için bile bu süreç yıllar almıştır. Ancak AB mevzuatı Birlik’ten ayrılmak için herhangi bir mekanizma öngörmemiştir, çünkü AB gösterdiği ekonomik ve siyasi başarılar ile herkesin girmek istediği bir kulüp haline dönüşmüştür. Yakın zamana kadar AB’ye girip de pişman olan herhangi bir ülke görülmemiştir.

Küresel ekonomik kriz ile derinlik kazanan ve başta İspanya, Yunanistan ve Portekiz olmak üzere birçok AB ülkesini derinden sarsan Euro Krizi yukarıda özetlediğimiz AB Efsanesi’ni ciddi anlamda sarstı. Yunanistan’ın iflas noktasına gelişiyle birlikte Avrupa Para Birliği’nin çökeceği, en azından Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden, hatta AB’den toptan atılacağı beklentileri bir başarı hikâyesi olarak AB düşüncesini tehdit etmeye başladı.

Alman fırsatçılığı

AB, özellikle Almanya, krizi daha fazla birleşme adına bir fırsata çevirmeyi başardı ve zor durumdaki ülkelerin çaresizliğinden de yararlanarak ekonomi politikaları üzerindeki ulusal yetkileri ciddi anlamda azalttı, AB kurumlarının üyeler üzerindeki gücünü ise olağanüstü düzeyde arttırdı.

Başka bir deyişle Yunanistan gibi ülkeler ulusal para birimlerini kaybettiği gibi, kullandığı paranın kaderini belirleme gücünü de büyük oranda kaybetti. Yeniden krize girmemek ve tasarruf adına AB ülkelerinin ekonomilerinde

Avrupa Merkez Bankası’nın, dolayısıyla Almanya’nın belirleyiciliği daha kesin bir hal aldı.

Alınan önlemler sayesinde Yunanistan’ın çöküşü durdurulmuş gibi görünüyor. Ancak Almanya’nın ısrarları sonucunda aslında bir yönüyle krize neden olan unsurlar güçlendirilmiş oldu. Bilindiği üzere Almanya’nın‘ daha fazla birleşik Avrupa’ konusundaki ısrarlarının da etkisiyle

Yunanistan, İtalya ve Almanya gibi birbirinden çok farklı ülkeler birçok alanda aynı politikaları izlemeye zorlandılar. Sanayi üreticisi Almanya ile turizm ülkesi Yunanistan aynı para birimine bile girdiler. Bu durum kimi uzmanlarca AB’nin deli gömleğine sokulması ve kıpırdayamaz hale getirilmesi olarak yorumlanıyor. Buna göre eğer AB özellikle para politikalarında daha esnek bir yol izlemez ise krizler gelecekte de kaçınılmaz olacak. Oysa

Avrupa Merkez Bankası’nın mevcut krize getirdiği çözüm politikaları sistemi esnetmek bir yana, çok daha katı ve merkezi hale getiriyor. Üye devletlerin ekonomiyi kurallarına göre yönetemediği varsayımına dayanan bu yaklaşım İngiltere gibi bazı üyelerin tepkisini çekiyor.

İngiltere’nin cevabı

İngiltere başından beri daha gevşek bir AB’den yana oldu. İngiltere’ye göre entegrasyon derinleştirildikçe üyelerin gerçek potansiyelleri engelleniyor ve AB çalışması imkansızlaşan devasa bir ucubeye dönüyor. AB karşıtlığı bugünlerde İngiltere’de zirve yapmış durumda. Seçmenlerin % 50’den fazlası AB’den ayrılmayı savunuyor. AB karşıtlığını politikalarının merkezine yerleştiren İngiliz Bağımsızlık Partisi bu sayede 3. en büyük parti haline geldi.

Bu şartlar altında geçtiğimiz hafta İngiltere’nin AB’den çıkabileceğini söyleyen Başbakan David Cameron’ı anlamak hiç de zor değil. Cameron mali politikalar, istihdam, adalet ve sosyal politikalarda daha esnek bir AB istiyor.

İngiltere’nin ayrılma tehditleri Almanya ve Fransa’da hoş karşılanmadı. Ancak Euro-bölgesi ülkeleri siyasi ve mali politikalarda daha da yakınlaşırken

Euro-bölgesi dışında kalanlar, üye kalsalar bile fiili olarak AB’den kopuyorlar. Böylece kendiliğinden en az iki parçalı bir AB ortaya çıkıyor. Görünen o ki

21. yüzyıl Avrupası’nı da Almanya’nın ‘birleşik Avrupa’ hırsı ile İngiltere’nin buna cevabı şekillendirecek.