Kamuoyu önünde kalem oynatan “aydýnlarýn”, dýþarýdan kurgulu senaryolara olan düþkünlüðü enteresan... Bir dönem, “eksen kaymasý” fikri üzerinde tepinmiþlerdi, devamý biraz “yeni-osmanlýcýlýk” salçasýyla tatlandýrýlmaya çalýþýldý... Bir rivayete göre, Türkiye’nin o günün koþullarýnda Ýran ve Suriye’ye dönük ýlýmlý politikalarý “batýdan kopma” iþaretleriydi. Ankara, Ýran’ý “nükleer anlaþmaya”, Suriye’yi de belirli bir plan çerçevesinde “demokratikleþmeye” iknaya çalýþýyordu. Ülkenin “reel politiki” bu ikna süreciyle sýnýrlarýmýzda yeni belalarýn açýlmasýný önleme amaçlýydý.
Ýran konusunda kýsmen baþarýlý olduk, 17 Mayýs 2010’da Türkiye-Ýran-Brezilya arasýnda imzalanan Tahran Deklarasyonu, kalýcý bir çözümün kapýsýný sonuna kadar açmýþtý. Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, “yükselen iki devletin” (Türkiye-Brezilya) bu baþarýsýný kabullenmediler, Amerika 20 Mayýs 2010’da deklarasyonu reddetti. Obama, bugün, o deklarasyondan daha geri bir metin üzerinde pazarlýk yapýp duruyor! Kayýp dört yýl ve ikna edilememiþ bir Ýran var karþýmýzda...
Beþar’a gelince... 9 Aðustos 2011 günü 3.5 saati baþ baþa olmak üzere tam 6.5 saat görüþtüðü Davutoðlu’nun söylediklerini samimiyetle dinleseydi, bugün hala Suriye diye bir devlet vardý!..
Türkiye’nin bölgesel istikrarý için çabalar gösterilirken batý medyasýnda “eksen kaymasý” tam-tamlarý çalýyordu ve kýymeti kendinden menkul içerdeki komplo teorisyenleri bu tam-tamlarýn eþliðinde dans etmeyi tercih ediyorlardý...
Sonra yaþanýlanlar ortada... Suriye savaþý seçti yýkýldý, Ýran ise ulusal gücünün üstünde bölgesel manevralara kalkýþtý, þimdi içerde artan yoksulluðunun yýkýcý riskiyle karþý karþýya... Türkiye’nin ekseni ise yerli yerinde duruyor...
Geçelim... Þimdi ortalýða yayýlan hava “Brüksel’de son tango” ritminde...
Avrupa ile kýrýlma teorisi
Türkiye için hep, bir “kýrýlma noktasý” yaratýlmaya çalýþýlýyor ama, teorilerle “jeopolitik gerçekler” pek uymuyor...
Mesela, Hamas’ýn Filistin’de yapýlan seçimde Gazze’den zaferle çýkmasýndan sonra lideri Halid Meþal Arap olmayan ilk devlet ziyaretini 17 Þubat 2006’da Ankara’ya yapmýþtý. Yapýlan yorumlar bu ziyarete Ýsrail’in çok kýzacaðý Batý’daki güçlü lobilerini harekete geçirip, finans dünyasýndaki eli-koluyla “Türkiye’yi cezalandýracaðý” yönündeydi. Ýsrail’in gücü, Mavi Marmara’daki silahsýz insanlara yetti, onun da bedelini ödüyor. (Avrupa Adalet Divaný dün, Hamas’ý terör örgütleri listesinden çýkardý, bizden 8 yýl sonra, ne diyeyim?)
Rusya gibi jeo-politik aðýrlýðý küresel düzeyde olan bir ülkenin Türkiye ile enerji diplomasisinde yakýnlaþmasý ABD-Ýngiltere mihverinde büyük telaþ yaratmýþ, Almanya’da da “Bu Türkler artýk çok oluyor” düþüncesini güçlendirmiþ olabilir.
Buna bir de, Doðu Akdeniz’deki doðalgaz yataklarýný AB üyesi Rumlar’la Ýsrail’in babasýnýn malý kabul eden stratejik algýyý ekleyin...
Uzun bir süre, Avrupa’dan Türkiye için “hayýrlara vesile olacak” bir açýklama beklemek gereksiz...
Bu bir stratejik satranç... Herkes kendi oyununu oynuyor... Avrupa bizden rahatsýz, biz de onlardan...
“Avrupa ile kýrýlma” teorisi ile bir dönemin “eksen kaymasý” teorisindeki benzerlik de tam bu noktada baþlýyor... Avrupa bir konuda Türkiye’den rahatsýzsa, nedense, içimizden birileri de rahatsýz oluyor... Anladýðým GLADIO-C’nin yeni harekat alaný, “Türkiye Batý’dan kopuyor” iddiasý üzerine þekillenecek... Hedef, medya üzerinden yaratýlacak bir algý operasyonunun sivil-asker bürokrasiyi hareketlendirmesi mi? Bilemem... Bildiðim, bunun tutmayacak zayýf bir plan olduðudur...
Hiç bi’þey olmaz
BM Güvenlik Konseyi’nde Ýran’ý, Ýsrail karþýsýnda Halid Meþal’ý satmadýk, bi’þey olmadý, Putin’e zor gününde el uzattýk diye de bi’þey olmaz... Bunlar bizim, bölgemizden kaynaklanan gerçeklerimiz, ýskaladýðýmýz anda Türkiye’yi Soðuk Savaþ yýllarýnda “kullanmaya” alýþmýþ bir zihniyete teslim oluruz!..
AB’yi düne kadar enerjisini yitirmiþ bir “yaþlýlar kulübü” olarak görüyorduk fakat, Türk hukuk sisteminin yürütmeden baðýmsýz olduðu anlaþýlan bir soruþturmasý için yaptýklarý açýklamalardan sonra ciddi bir “Alzheimer” yaþadýðýný fark ettik. Yaptýklarý, 2011’de bazý gazetecilerin polisteki kaynaklarýna rüþvet verdikleri gerekçesiyle Ýngiltere’de patlak veren ünlü “Elveden Skandalý”nda tutuklanan 22 The Sun gazetesi çalýþaný gazetecinin serbest býrakýlmasý için Kraliçe’ye mektup yazmak gibi bir durum... Yazdýlar mý, yazmadýlar... Tuhaf...
Belli ki, Türkiye ile Avrupa bu satrancý bir süre oynayacaklar. Piyonlarýn öne sürüleceði ama taraflarýn birbirine asla “þah-mat” demeyecekleri özel bir oyun bu...