Bugün Merkez Bankasý Baþkaný Erdem Baþçý, Türkiye Ýhracatçýlar Meclisi’ni (TÝM) ziyaret ediyor. Ýhracatçýlar, Merkez Bankasý’nýn, þu sýra uyguladýðý aktif para politikasý çerçevesine olumlu bakýyor. Dolar talebinin yükseldiði ve geliþmekte olan ülke paralarýnýn ve euronun dolar karþýsýnda gerilediði þu günlerde ‘birileri’ Merkez Bankasý’nýn niye istisnai gün ilan etmediðini sorup duruyor. Daha doðrusu itiraz ediyor. Biliyorsunuz bu ‘istisnai gün’ uygulamasý bir nevi ek parasal sýkýlaþtýrma. Bu uygulamanýn süreklilik hali fiili olarak faizi yükseltmek anlamýna geliyor. Merkez Bankasý, dolar talebinin yükseldiði bir zamanda piyasayý bekledi ve istisnai gün ilan etmedi. Bunun tam da Erdem Baþçý’nýn TÝM ziyaretinin öncesine denk gelmesi ve Merkez Bankasý Baþkaný’nýn ihracatýnýn önemine vurgu yapmasý çok önemli bir mesaj oldu. Kime derseniz; tabii ki Türkiye’de hala yüksek faiz, kýsa vadeli sermaye giriþleri ve yaðmaya dayalý bir ithalat ekonomisiyle dýþarýya yoðun kaynak aktarmaya dönük ekonomi paradigmasýna dönmek isteyenlere...
Aslýnda bu cepheyi öyle ‘faiz lobisi’ gibi oldukça hafifletilmiþ, siyasi içeriði alýnmýþ iktisat dýþý uydurma terimlerle anlatamayýz. Bu cephenin bir ucu geleneksel Alman sermayesine bir ucu da Amerika’daki militer-sanayi yapýlara dayanýyor. Çok geriye gitmeyelim; geçen gün Baþbakan Erdoðan’ýn yeniden gündeme getirdiði þu IMF ile 20. stand-by sürecine bakalým. Yeni IMF anlaþmasýný kimler istemiþti? (Baþbakan’ýn, neredeyse tek baþýna IMF anlaþmasýna direndiðini yazalým. Neden ‘tek baþýna’ bu soru çok önemli bugün de)
Ýþte bu kesimler þimdilerde yeniden hareketlendi. Ýlkönce Merkez Bankasý’nýn yeni politikasý hiç hoþlarýna gitmiyor, TCMB’nin, geçerliliðini yitirmiþ para-politikasýný aynen uygulamasýný, yüzünü finansal istikrara dönüp yalnýz enflasyon hedeflemesi yapmasýný istiyorlar. Böyle olmayýnca da çok sinirleri bozuluyor. Ýlkönce Merkez Bankasý’ný eleþtirmeye kalktýlar ama buna edindikleri iktisat bilgisi yetmeyince S&P gibi dönemini bitirmiþ kurumlarýn aðzýna bakar oldular. Ancak...
Artýk taþlar yerine oturmaya baþladý. Avrupa’nýn tercihi belli oluyor. Yunanistan ve Fransa seçimlerinin yol gösterici olduðunu, geleneksel kemer sýkma politikalarýyla iþin içinden çýkýlamayacaðýný sandýk baþýna giden halklar söyledi. Dikkat ederseniz Fransa’da Hollande’ýn söyledikleri ile Yunanistan’da ‘radikal’ diye anlatýlan Syriza’nýn söyledikleri önemli ölçüde örtüþüyor. Ama nedense, Ponzi Mali Sermaye, kendi hýrsýzlýklarýný risk olarak görmüyor da çalýþanlarýn haklý taleplerini risk olarak görüyor. Bir kere þunu da hemen belirtelim ki, Yunanistan’da hem kamu çalýþanlarýnýn hem de iþçilerin ücretleri, sosyal haklarý, emeklilik maaþlarý krizin nedeni deðildir. Baþta Yunanistan olmak üzere, Avrupa’da krizin nedeni, Ponzi (hýrsýz) Mali Sermaye ve onun ortaðý militarist bürokratik yapýdýr. Yunanistan’ýn, Türkiye bahanesiyle, silahlanmasý krizin nedeni olduðu gibi, yüz milyarlarca dolarlýk bu silahlanma bütçesini finanse eden mali sermayede krizin ortaðý ve ikinci nedenidir.
Dolayýsýyla bir kez daha çalýþanlar doðru yolu gösterdi. Gösterdikleri yol belli: Silahlanmadan, merkezi bürokrasiden bütçe tasarrufu yapacaksýnýz, teknoloji odaklý Lizbon Stratejisini yenileyerek baþlatacaksýnýz, anti-tekel yasalarý ve düzenlemeleri gündeme getireceksiniz, piyasayý Ponzi Mali Sermayeden ve bunun tekellerinden arýndýrýp bunlardan vergi alacaksýnýz, küçük ve orta boy iþletmeleri destekleyeceksiniz ve AB’de parasal birliðe paralel bir mali birliði inþa edip AB’nin doðusuna geniþlemesini destekleyeceksiniz.
Batý hegemonyasý bitti!
Aslýnda bu politikayý AB’de uygulamak isteyen kirli finans ve geleneksel sermaye kesimleri dýþýnda bir yapý var. Bakýn, AB Komisyonu Geniþlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, Türkiye-AB iliþkilerinin yeni bir döneme girdiðini söylüyor. Bu bence hiç de diplomatik bir demeç deðil. 2020 yýlýna kadar, AB’nin ve geliþmiþ ekonomilerin borçluluk oraný yukarýda kalacak. Doðu, krizden çýkýþýn ve sonrasýnýn merkezi. Brzezinski, ABD’nin artýk süper güç olmayacaðýný, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin dengeye dayalý ortak hegemonyasýnýn öne çýkacaðýný kabul ediyor. Çin gerçeði ise zaten artýk tartýþmasýz kabul görüyor.
Yalnýz þunu kabul edelim bu süreç sanýldýðý kadar kolay olmayacak. Tarihte hiçbir dönem, geride kalanlar güçlerini kansýz ve kolay teslim etmemiþtir. Türkiye bu dönüþümün tam ortasýnda bu kuþatýlmýþlýðý iyi hesap etmeli.
2020’ye deðin geliþmiþ ülkelerinin borcu artarken geliþen ülkelerin azalacak. Bu yeni bir dünya anlamýna geliyor.