Avrupa’da Kürtler’i hedefleyen siyasi cinayetler yeni deðil.
1989 yýlýnda Ýran Kürdistan Demokrat Partisi’nin lideri Abdurrahman Kasemlu, Avusturya’nýn baþkenti Viyana’da, üç yýl sonra da ayný partinin lideri Dr. Sadýk Þerefkendi arkadaþlarýyla beraber Berlin’de öldürüldü.
Paris katliamý bu dönemin hala sürdüðünü ve aradan geçen yýllara raðmen, Avrupa’nýn Kürt sorunuyla alakalý olarak adeta bir soðuk savaþ dönemi içinde olduðunu gösteriyor.
Berlin duvarý çöktü, Sovyetler Birliði daðýldý. GLADYO’lar tasfiye oldu.
Ama Doðu ve Batý Avrupa’nýn ikinci dünya savaþý sonrasýnda güçlenen Komünist Partileri bu deðiþim sürecine ayak uyduramadýlar.
Ýç hesaplaþmalar, cinayetler yaþandý. Ýhanetle suçlanan düþünürler, ünlü romancýlar soðuk savaþ döneminden kalma partileri, bu dönemde terk ediyor ve köþelerine çekiliyorlardý.
Avrupa’nýn bu ‘Tuhaf Zamanlarý’ filmlere, romanlara konu oldu.
Semprun’un ‘Nuçayev Dönüyor’ adlý romanýnda anlattýðý Avrupa bugün yok artýk.
Avrupa kendi soðuk savaþýný bitirdi.
Ama çoðu, Asya ve Ortadoðu kökenli, soðuk savaþ döneminden kalma irili ufaklý örgütler Avrupa’da siyasi faaliyetlerini sürdürüyorlar. En güçlüleri de kuþku yok ki PKK’dir.
Asyalýlar, Latin Amerikalýlar ve Afrikalýlar.
Ho Þi Min’den, Yaser Arafat’a, Yaser Arafat’tan Mustafa Barzani ve Celal Talabani’ye varýnca kadar, bir çok lider, Avrupa’da saygýyla anýlýrdý.
Asya ve Afrika kökenli ulusal çapta örgütlerin çoðu bugün kendi ülkelerinde iktidardalar.
Bir zamanlarýn illegal partileri, eli silahlý liderleri, bugün uluslararasý diplomasinin partnerleri ve muhataplarý konumundadýrlar.
Ama Kürt sorunu ve Avrupa söz konusu olduðunda, her þey bambaþka..
Kürt sorunu zamanla ve göçlerle, AB’nin bir iç sorunu haline geldikçe, Avrupalý politikacýlar çözüm için kayda deðer bir siyaset üretmek yerine, Kürtleri soðuk savaþ döneminde tutmayý marifet saydýlar.. Böylece ‘Kürdistan sorununun’ Avrupa’ya taþýnmasýnýn önüne geçebileceklerini düþündüler. Bu fikir, Avrupa’da, Sarkozy ve benzerlerinin seçim dönemlerinde kullandýðý yegane propaganda sloganýna dönüþtü:
‘Türkiye’yi AB’ye alýrsanýz, Kürdistan meselesini Avrupa’ya taþýmýþ olursunuz!’
Bu fikrin bir sonucu olarak,
‘Kürdistan sorunu’ Avrupa’nýn sýnýrlarý içine giremedi, ama o sýnýrlar PKK’ye sonuna kadar açýk kaldý.
Soðuk savaþ döneminden bugüne kalan örgütler arasýnda en güçlü örgüt olan PKK, Diyarbakýr’da ve Kandil’de hangi anlayýþla yönetiliyorsa, Paris’te, Brüksel’de ve Londra’da ayný anlayýþla yönetiliyor.
Kandil’de görev yapmýþ biri, lüzumu halinde, Avrupa’nýn baþkentlerinde görev alabiliyor.
Avrupa’da, PKK’nin sorumlu tutulduðu cinayetler dahil, Kürtleri hedef alan hiçbir cinayet bugüne kadar aydýnlatýlamadý.
Paris’teki üç cinayetin de, bir ihtimal tetiði çeken yakalansa bile, arka planýnýn aydýnlanacaðýný sanmýyorum.
Bir halkýn soðuk savaþtan çýkmasýný istemeyenler galiba hala çok güçlü.
Dolayýsýyla Kürtler ve Türkler eðer bir arada yaþamak istiyor ve Türkiye’nin 2071’e bu düþünceyi gerçekleþtirmiþ bir ülke olarak girmesini istiyorlarsa, artýk þu sorularý sormanýn zamaný geldi:
Avrupa, en azýndan kendi coðrafyasýnda yaþayan Kürtlerin soðuk savaþ döneminden kurtulmalarýný neden istemiyor?
Çoðu kendi yurttaþý olan Kürt siyasetçilerin, Avrupa’nýn baþkentlerinde, soðuk savaþ dönemini hatýrlatan cinayetlere kurban gitmesinin önüne neden geçemiyor?
Avrupa’da bugün PKK’li diplomatlarýn itibarý, BDP’li diplomatlarýn itibarýndan neden daha fazladýr?
Avrupa, Kandil’i yönetenlere kolayca barýnma hakký verirken, Bekaa’dan çýktýktan sonra bir yeryüzü sürgünü haline gelen, uçaðý hiçbir ülkeye inemeyen Öcalan’ýn Avrupa’da kalmasýna neden razý olmadý?
Ve son soru:
Paris katliamý, PKK’nin Diyarbakýr’da ve Avrupa’da, soðuk savaþ döneminde ve Öcalansýz kalmasýný isteyenlerin, PKK’yi soðuk savaþ döneminden çýkarmak ve normalleþtirmek isteyen Öcalan’a, ve Türkiye’ye ortak bir cevabý mýdýr?