Avrupa terörü ithal mi, yerli mi?

Konuyu -daha- ne kadar basitleþtirebiliriz bilemiyoruz ama bir kez daha yaþanan krizin fotoðrafýný çekmeye çalýþalým. Son sahne, Brüksel’de yaþanan acýmasýz bir terör hadisesi. Eylemi yapanlar ayný ülkenin vatandaþý. Týpký Fransa’da ve geçmiþte Ýngiltere’de olduðu gibi. Bu yönüyle, 11 Eylül eylemcilerinden radikal bir þekilde ayrýlýyorlar. Amerika birçok anlamda küresel tepkinin merkezi olmasýna ve vatandaþlýðýný edinmek Avrupa ile mukayese edilemeyecek kadar kolay olmasýna raðmen, 11 Eylül eylemcileri Amerikalý deðillerdi. Ezcümle, Avrupa’da yükselen terörizmin, coðrafi dezavantajýný da unutmadan, tamamen ithal olduðunu iddia etmek mümkün deðildir. 

Bu durum bile tek baþýna, Avrupa’da vuku bulan terörizmin kökleri, tabiatý ve neticeleri hakkýnda, 11 Eylül dünyasýnýn oluþturduðu iklim içerisinde yapýlan analizlerin sýkýntýlý olacaðýnýn iþaretidir. Hâl bu iken, genel meyil nasýl diye bakýldýðýnda, büyük ölçüde 12 Eylül günü verilen reflekslerin oldukça kötü bir taklidinin karþýmýza çýktýðýný görüyoruz.

Avrupa’nýn ‘Ýslam dünyasý ve Ortadoðu jeopolitiði’ ile ünsiyeti Amerika ile mukayese edilemeyecek kadar eski bir tarihe yaslanmakta. II. Dünya Savaþý sonrasý küresel güç merkezinde yaþanan eksen kaymasýnýn Amerika’yý oldukça görünür kýlmasýnýn da terörizm dalgasý açýsýndan fazlaca bir anlamý bulunmuyor. Çünkü ABD-Ortadoðu iliþkisi kurumsal aktörler üzerinden þekillenen bir jeopolitik iken, Avrupa’nýn iliþkisi hem yaslandýðý tarihsel derinlik hem demografik geçiþkenlik hem de doðrudan sömürgecilik tecrübesinden dolayý farklý dinamikler üzerinde hareket etmektedir. Bu herkesin malumu olan durum bile, Avrupa’nýn Ortadoðu’da yaþanan krizlerle kuracaðý ünsiyeti ABD’den farklý konumlamasýný gerektirirdi. Bütün bu durumlarýn en sert þekilde imtihandan geçtiði yer ise elbette önce Irak’ýn iþgali, ardýndan da Baas rejiminin katliamlarýnýn yaþandýðý Suriye oldu.

Bir asýr sonra, Avrupa’nýn kendisine en yakýn coðrafya olan ve son sömürge tecrübesinin yaþandýðý bölge büyük bir türbülansa girerken sergilediði siyasetsizlik dikkat çekicidir. 1990’larýn baþýnda Cezayir’de ilk iþaretlerini veren bu durum, 11 Eylül sonrasý çok daha derinleþerek devam etti. Öncelikle, kendi içerisinde Avrupa fikrinin de tartýþýlmaya baþladýðý bir dönemde krizlerle sahici bir þekilde yüzleþmek yerine, post-modern kurgu içerisindeki steril dünya(larý)nýn naif bir þekilde muhafazasýna yoðunlaþtýlar.

Suriye ile birlikte ortaya çýkan yabancý savaþçý fenomeni ezici çoðunlukla Avrupalý olmasýna raðmen, mesele ile açýkça yüzleþmedikleri gibi, zýmnen sorunu ihraç ettiklerini bile düþündüler. Aksine ‘Cihatçý John’ karakteri üzerinden Avrupa içerisindeki meseleyi güvenlikleþtirerek yönetebileceklerini düþündüler. Suriye’de, Ýngilizce tehditler savurarak Ýngilizce ‘eman dileyen’ kiþiyi katletmeyi baþtan sona ‘bir Ortadoðu sorunu’ olarak kodlamayý tercih ettiler. Oysa ‘bir Ýngiliz bir Amerikalýnýn kafasýný vahþice keserken’, Türkiye’nin DAÝÞ’ten petrol aldýðý safsatalarý ile uðraþmak yerine, bu damarýn nasýl Avrupa rahminde büyüdüðünü sorgulayabilirlerdi. 

Gelinen noktada, Avrupa’nýn yaþanan krizle yüzleþmesini güncellediðinde, yeni göç dalgasýný yönetme çabasýnýn ötesine geçecek bir siyaset üretemediði görülüyor. Avrupa açýsýndan, Suriye görüþmelerinin Cenevre’de yapýlýyor olmasýnýn ötesine geçecek bir siyasi aðýrlýk merkezinin oluþamamasý; Amerika’nýn tavrýnýn ise bölgeden deðilse bile sorunlarýndan uzaklaþma siyasetsizliði ile birleþtiði bir dönemden geçiyoruz. Bütün bu kýsýr döngünün ortasýnda, Avrupa’nýn yaþanan süreçten fýrsat çýkarma potansiyeli hâlâ olmakla birlikte, krizden uzaklaþmayý her seferinde konforlu bir alan olarak tercih ettiðini görüyoruz. 

Oysa Avrupa’nýn Suriye krizinden önce yaþamaya baþladýðý terörizm sorununun, Irak, Suriye ve Kuzey Afrika ile birlikte doðmadýðýný anlamak gerekiyor. Bu kriz alanlarý bir anda ortadan kalksa bile, ortada Avrupa’ya özgü kimlik bunalýmlarýný da içerisinde barýndýran ciddi bir sorun yumaðý bulunuyor. Son terörizm dalgasý da bu bunalýma çarpan etkisi olacaktýr. Dikkatler bu çarpana yönelmektedir. Hâlbuki krizin kaynaðýndaki siyasetsizlikten daha büyük bir çarpan etkisi bulunmuyor.