1960 yýlýnda Dominik Cumhuriyeti’nde Mirabal kýzkardeþlerin hunharca öldürülmelerinin ardýndan 25 Kasým günü zihinlere kazýndý.
Birleþmiþ Milletler, 17 Aralýk 1999 tarihinde kabul ettiði bir kararla bu günü, “Dünya Kadýna Karþý Þiddetle Mücadele Günü” ilan etti.
Sanýlanýn aksine kadýna karþý þiddetle mücadelede “geliþmiþlik verileri” para etmez.
AB tarafýndan yapýlan bir araþtýrmada, Avrupa’da her dört kadýndan birinin þiddete maruz kaldýðýnýn altý çiziliyor.
1999 yýlýnda yapýlmýþ bir araþtýrmadan on yýl sonra yapýlan bir baþka çalýþmada, þiddetin azaldýðý deðil, arttýðý tespiti yapýlýyor. Ýþ Batý’da bu noktadaysa, gerisini düþünün artýk.
Kadýnýn þiddete uðramasýnýn önüne ne eðitimi, ne gelir durumu ne de statüsü geçemiyor.
Dünya medeniyeti ve insan haklarý kýstasýnda birinciliði kimseye býrakmayan Avrupa’dan verdiðim örnek, dünyanýn diðer bölgelerinde daha yüksek.
Bangladeþ’teki kadýnlarýn yarýsý þiddete maruz kalýyor. Afrika’da her 23 saniyede bir, bir kadýn tecavüze uðruyor.
Dünya bölgelerinin ve kültürlerinin belki de birbirlerinden geri kalmamakta en çok yarýþtýklarý konu baþlýðý kadýna karþý þiddet.
Kadýna karþý þiddet denince, fiziksel þiddet, cinsel þiddet, tehdit ve psikolojik þiddet alt alta sýralanan baþlýklar.
Bu þiddet listesi, ayrýmcýlýkla da zirveye ulaþýyor.
Dünyanýn belki de hiçbir noktasýndan iyi haber yok bu konuda.
Batý toplumlarýnda, sosyal hastalýklar arttýkça, kadýna yönelik þiddetin de týrmandýðý gözleniyor. Bu sosyal hastalýklar arasýnda da alkol kullanýmý, uyuþturucu baðýmlýlýðý ilk sýralarý alýyor.
Üçüncü sýrada ise iþsizlik geliyor.
Aile sisteminin çatýrdamasýyla kadýnlar için alarm zillerinin çalmasý da birbirini izliyor.
Koruyucu aile ve sýðýnma evleri de yaraya ilaç olamýyor.
Önümüzdeki hafta Avrupa’nýn pek çok ülkesinde kadýna karþý þiddetle mücadele amacýyla etkinlikler düzenlenecek.
Duyarlýlýk çaðrýsý yapýlacak. Ancak mevcut yasalar, genel anlamda ayrýmcýlýðýn da temelini oluþturduðu ve bu ayrýmcýlýðý meþrulaþtýrdýðý için, “kadýna karþý þiddete son” haftasý da içi doldurulamadan geçecek gibi görünüyor.
Anneler ve hukuk
“Avrupa’da kadýn haklarý” denince içimi çaresiz bir umutsuzluk kaplýyor uzun bir süredir. Fazla uzaklara bakmaya, sayfalar dolusu rapor karýþtýrýp, verileri karþýlaþtýrmaya da gerek yok.
Paris’te bir göçmen anne tanýyorum.
Bir Fransýz mahkemesinin verdiði kararla evladýný ayda dört gün görmesine verilen izni biraz daha uzatabilmek için yýllarýný verdi.
Fiziksel þiddet gördüðü kayýtlara geçmiþken.
Gördüðü psikolojik þiddet ise yok sayýlýp, bunun sonuçlarýnýn faturasý önüne konmuþken... Çocuðunu görmesi sayýlý günlerle sýnýrlandýrýldý.
Dünyaya getirdiði çocuðunu görme hakkýna dair, soðuk mahkeme koridorlarýnda verilen haksýz kararlar da kadýna karþý þiddetin ta kendisidir.
Hak, hukuk denince, Avrupa bildiðini okuyor.
Öyküsünü yakýndan bildiðim göçmen anne dýþýnda örnekler de var.
Rus bir anne, Fransýz baba.
Filistinli baba, Fransýz Yahudisi anne.
Bütün bu örneklerde, adaletin ibresi iþlerine gelen ebeveyne dönüyor.
Ýlk örnekte Fransýz baba, ikincisinde de Fransýz Yahudisi anne, Fransýz adaletinin þans tanýdýðý taraflar oluyor.
Eðri oturup, doðru konuþalým. AB ülkelerinin çoðu, “Avrupa’da kadýnýn haklarý” deðil, “Avrupa kadýnýn haklarý” ya da “Avrupalýnýn hakký” diyor...
Avrupa’da göçmen kadýnýn adý saný bir yana, en temel hakký olan yavrusuyla olma hakký yok.
Bir kadýna yönelik fiziksel þiddetin izi zor da olsa silinir belki, ama evladýndan ayýrmaya varan psikolojik þiddetin izi silinebilir mi?