Fransa’da Sarkozy kaybetti. Hollande’ýn kazanmasý bir Fransýz yurttaþýnýn iddia ettiði gibi yeni bir Fransýz Devrimi deðil, ne yazýk ki. Özellikle Merkel-Sarkozy (Merkozy) merkezli tasarruf politikalarýný esas alan ve bu nedenle de ekonomik krize raðmen Avrupalýlarýn güveninin devam etmesini saðlayan politikada çatýrtýlar yükseliyor. Yunanistan seçim sonuçlarýnýn bu çatýrtýlarý bir çöküþe dönüþtürmesi muhtemel. Avrupa ve Türkiye’de aktörler finans politikalarý tartýþmalarýna odaklanmýþ durumda. Avrupa için “tehlike çanlarý”ndan söz ederken, bunun dýþýnda pek bir þey söyledikleri yok...
Oysa Avrupa’nýn krizi yapýsal ve derinlerde... Yalnýzca finans politikalarýnda kýsmi deðiþikliklerle giderilebilecek türden deðil.
Karamsarlýða nafile reçeteler
Geçen yýl Newsweek dergisindeki bir yazýmda “Avrupa üzerinde dolaþan hayalet” baþlýðý altýnda bu yapýsal sorunun bir boyutuna deðinmiþtim. Zira son bir kaç yýldýr Avrupa’daki politik ve siyasal geliþmeleri takip eden dikkatli gözler oralarda bir hayaletin dolaþtýðýnýn farkýndadýr. Bu hayalet Marx ve Engels’in arzuladýklarý gibi komünizm hayaleti deðil kuþkusuz. Ýþin doðrusu Avrupa’da birçok hayalet dolaþmýþtýr, bunlar arasýnda komünizmin hayata geçtiðine þahit olmadýk. Ama faþizm ve ýrkçýlýðýn hayata geçtiðini gördük. Komünizm hayaliyle Avrupa toplumlarý korkutulurken, ülkenin faþizme, ýrkçýlýða ve sair radikalizmlere kaymasý engellenemedi.
Bunun, 19. yüzyýlda gerçekleþen hýzlý deðiþimlerin Avrupa’daki geleneksel burjuva deðerlerini yerle bir etmesi, geleneksel sosyal sýnýflarýn çözülmesi gibi birçok nedeni vardýr. Ancak ekonomik kriz gözardý edilerek yapýlacak deðerlendirmeler eksik kalýr. Faþizm ve nasyonal sosyalizm 1. Dünya Savaþýnýn yarattýðý yýkýmlar ve küresel ekonomik krizin merkezi boþaltarak toplumu hýzla radikalizme savurmasýndan beslendi. Zira merkez boþaldýðý zaman itidal politikalarý, geleneksel muhafazakar yapýlar ve istikrar devre dýþý kalýr ve savrulma süreçleri baþlar.
Avrupa þu aþamada da benzer bir dönemden geçiyor. Geçen yüzyýllardan taþýnan deðerlerin ve referanslarýn kaybedildiðine yönelik ipuçlarý belirginlik kazanmýþ durumda. Bununla birlikte Avrupa’nýn son 400 yýlda yarattýðý kurumsal yapýlarýn ve siyasal paradigmasýnýn Avrupa’yý kurtaracak deðer ve referans üretmesi de pek mümkün görünmüyor.
Politik ve ekonomik çözüm arayýþlarý rasyonel bir temelden çok bir panik ve kontrolsüzlük görüntüsü sunuyor. Sermaye sýnýfý belirli ölçülerde küresel politikalarla kendini Avrupa’dan da soyutlayabilecek adýmlar atabilirken, Avrupa’nýn kadim halklarý ve onlarýn talepleri ekseninde politika yürütmek zorunda olan siyasi karar organlarý herhangi bir deðer üretemiyor, toplumun üzerindeki karamsarlýðý atabilecek reçeteler sunamýyor. Gittikçe yaþlanan kýtada siyaset, uzun yýllar çalýþmýþ ve vergisini ödemiþ geniþ bir kuþaðýn hayalkýrýklýðý ile bütün bir yaþlý kýtayý beslemek zorunda olduðunu gören genç kuþaklarýn karamsarlýðýna esir oluyor.
Hollande’ýn mayýnlý koltuðu
Fransa’da Hollande’ýn seçim kazanmasýnýn Merkozy ekseninin bozulmasý açýsýndan bize sempatik gelen bir tarafý olduðu kesin olmakla Hollande’ýn ikinci turda hangi oylarla baþkan seçildiðini dikkate aldýðýmýzda bu iyimserliði gözden geçirmemiz gerekebilir. Zira onu baþkanlýða taþýyan oy buketi Yunanistan’da merkezin yerini dolduran radikal eðilimlerden pek farklý deðil. Yani esasen Hollande mayýnlarla mücehhez bir koltuða oturmuþ durumda.
Merkezin Avrupa’da siyaseti belirleme gücü ve yeteneði azalýyor. Homojen Avrupa ülkelerinde siyasal aktörler demokratik iþleyiþ nedeniyle toplumun sosyal adalet taleplerine riayet etmek zorunda. Böyle yaptýðýnda sermaye Avrupa’dan uzaklaþarak ekonomik krizi derinleþtirir. Krizin derinleþmesinin, merkezin boþalmasý, radikalizmin bütünüyle Avrupa’yý kuþatmasý ve bir ileri kriz safhasýna sürüklemesi kaçýnýlmaz. Ýþte bu döngü, Avrupa’nýn esas itibariyle yapýsal bir krizi yaþadýðýný, Avrupa üzerinde dolaþan hayaletin de yeni bir faþizm dalgasýna iþaret ettiðini gösteriyor. Bir bakýma Avrupa demokrasisi, Avrupa’nýn temel sorunu gözüküyor.
Gramsci 1930’larýn Avrupasýnda krizi tanýmlarken “eski öldü, yeni olan ise doðamýyor” demiþti. Bugün için Avrupa’da eskinin bütünüyle öldüðü söylenebilir. Ama “yeni”nin bulunabileceði yer de artýk Avrupa deðil...
MEVCUT KURUMSAL YAPILARLA NEREYE KADAR
Peki Türkiye bu yeni durumda “yeni”nin mekaný olabilir mi?
Türkiye’de de çok hýzlý deðiþimler yaþanýyor. Eski referanslar deðerini yitiriyor. Yüz yýllýk ittihatçý hegemonya çatýrdýyor. Türkiye tarihin en kritik noktasýnda bir sancý yaþýyor, ancak bu sancý çaresizlik ve karamsarlýðýn yol açtýðý bir krize benzemiyor. Zira göstergeler yükseliþe iþaret ediyor.
Avrupa 400 yýl öncesinden baþlayarak kendi yenisini üretirken dönüþümü kurumsal olarak da tamamlamýþtý. Bu ona uzun süreli bir hakimiyet saðladý. Þimdi Avrupa krize sürüklenirken, Türkiye’nin halihazýrda yürüttüðü yeni Anayasa sürecinde artýk çökmekte olan Avrupa siyasal paradigmasýnýn temel esaslarýyla mý yoluna devam edecek, yoksa dönüþümünü geleceðe taþýyacak ve geleceðin þartlarýna uyarlanabilecek bir kurumsallaþmayý mý tercih edecek?
Yukarýdaki soruya verilecek cevabýn “evet” olabilmesi herhalde ikinci yönteme baðlýdýr.
Yeni Anayasa ve siyasal rejim tartýþmasý, baþkanlýk, yarý-baþkanlýk veya parlamenter sistem tartýþmalarýnýn tamamýnýn bu eksende yürütülmesi ve anlamlandýrýlmasý zaruridir.
Bunu baþaramadýðýmýz takdirde Avrupa’daki çöküntüden yalnýzca “ekonomik geliþimi” ayakta tutabildiðimiz ölçüde korunabilsek de, geliþimin teklediði noktada çok daha derin bir krize gireceðimiz kesindir. Zira yaratacaðý derin hayalkýrýklýðý merkezi Avrupa’ya nazaran daha hýzlý bir þekilde boþaltabilecek, uçlara savrulma çok daha dramatik bir þekilde gerçekleþebilecektir.
Bu yüzden bu kader aný ve tarihi fýrsat “mevcut kurumsal yapýlar ve paradigmalarla iþimizi halleder ve ülkeyi yürütürüz” aymazlýðýna kurban verilmemelidir.
Yeni Anayasa sürecine bir de bu gözle bakalým...