Avrupa’daki Türkiye ve gelecek

Türkiye’nin Avrupa Birliði vizyonu kuþkusuz geçmiþten bugüne çok farklý evrelerden geçti. Þimdi gelinen noktada AB konusunda hayli kýrýk dökük bir tablo var. Tam üyelik vizyonunu olmazsa olmaz görenler bile, bunun nasýl gerçekleþeceði ya da nasýl bir takvimle yola devam edileceði konusunda çok farklý tepkiler veriyor.

AB üyeliðini bir hayat tarzý ya da standardý olarak görenler, þu sýralar hayli derin bir hayal kýrýklýðý yaþýyor. Zira ne AB eski gücünde, ne de Türkiye kapýlarda üyelik kovalayan ülke. Kendi aramýzdaki çekiþmeler yüzünden zaman zaman karamsarlýða kapýlsak da, Türkiye bölgesinin yükselen gücü olarak hemen her alanda pazarlýk gücünü yükselten bir ülke konumunda.

Bu giriþi ‘Neden AB’den uzaklaþýyoruz, bunun bizim açýmýzdan ortaya çýkaracaðý sorunlar nelerdir’ gibi baþlýklarý tartýþmak niyetinde deðilim. Tam aksine Türkiye’nin yeni duruþunun ve gücüyle uyumlu yaklaþýmlarýnýn, eninde sonunda stratejik avantajlar üreteceðinden kuþkum yok.

Ancak sürekli AB konuþurken, neredeyse gündem dýþý kalan ‘Avrupalý’ baþlýk ve sorunlarýmýz var. Bu vesileyle biraz üzerinde durmaya deðer doðrusu.

***

Günlerdir kamuoyunda dikkat çeken ve giderek daha can yakýcý hale gelen bir sorun var. Yurtdýþýnda yaþayan vatandaþlarýmýzýn çocuklarý, haklý ya da haksýz nedenlerle ‘koruyucu aile’lere veriliyor. Haklý ya da haksýz tanýmýný özellikle kullandým. Zira bizim aile hayatýmýzda ya da kültürümüzde çok fazla karþýlýðý olmayan unsurlar, sözgelimi Almanya’da bir çocuðun ailesinden alýnmasýna gerekçe olabiliyor.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakaný Fatma Þahin, konuyu yakýndan takip ediyor. Önceki gün kendisiyle kýsa bir sohbetimiz oldu. Görebildiðim kadarýyla hem kendisi, hem de bakanlýk bürokrasisi, yurtdýþýndaki vatandaþlarýmýzýn bu yöndeki sorunlarýyla ilgili kapsamlý hazýrlýklar yapýyor.

Kaba bir hesapla 6 milyon insanýmýzýn yaþadýðý Avrupa’da, onlarýn ne yaptýklarý, nasýl yaþadýklarý ve nasýl bir gelecek tasuvvuruyla hareket ettikleri üzerinde ne yazýk ki fikir sahibi deðiliz.

Bunca yýl önce iþçi olarak, ardýndan kuþaktan kuþaða bulunduklarý ülkelere katký saðlayan, þimdilerde hayatýn her alanýnda üretimde bulunan, ekonominin, siyasetin her alanýnda üst düzeyde varlýk gösteren insanlarýmýzýn, daha farklý bir vizyonla çok daha etkin olabileceklerini hatýrlamakta yarar var.

***

Milli Görüþ baþta olmak üzere yýllarca sözkonusu ülkelerde faaliyet gösteren yapýlar, gerçekten her türlü takdirin ötesinde hizmetlerle insanlarýmýzý ayakta tuttular.

Ancak þimdi, hayli gecikmiþ de olsa Avrupa’daki vatandaþlarýmýz için farklý bir vizyon oluþturmanýn zamaný. Unutmadan, vatandaþlarýmýz derken, illa da nüfus cüzdanýnda Türk vatandaþý yazanlarý deðil, bir þekilde Türkiye ile baðý olan herkesi kastediyorum.   

Karþýmýzda 40 yýl önce o ülkelere giden iþçilerimizin torunlarý ve neredeyse onlarýn da çocuklarý yer alýyor. Birkaç kuruþ kazanýp memlekete dönme arzusunda olan, her fýrsatta hasret gidermek için yola düþenlerin yerini, bulunduðu ülkede milletvekili, iþ adamý, sporcu, sanatçý gibi çok daha farklý bir topluluk alýyor.

Nasýl bir dünya algýsýna sahip olduklarýný, hayallerini, beklentilerini yeterince bilmediðimiz, öðrenmek için de pek fazla çaba göstermediðimiz milyonlarca insan. Elbette bir þekilde gönülleri Türkiye’de, ama kabul edelim ki hayatýn tüm gerçekleriyle de farklý ülkelerde yaþýyorlar.

Onlarla ortak bir vizyon ve gelecek tasavvuru üzerinde daha fazla çaba göstermek hepimizin borcu.