Avrupalı Tayyipçiler Yüce Divan’da yargılansın

Bu Swoboda işi bir yazı daha kaldırır... Hayır, Kılıçdaroğlu’muzun düştüğü durumun keyfini çıkaracak değilim.

Üzüldüğümü söylemiştim.

Bir insan kendisini bu duruma düşürmemeli.

Benzetme yaparken dikkat etmeli ve lafın nereye gideceğini hesaplamalı.

Kemal Bey’imiz, özel Silivri hassasiyetinden kaynaklanan isyan duygusuyla Türkiye’de “totaliter bir yapı” kurulduğunu (Esad rejimiyle paralellikler kurarak) anlatmaya çalışıyor ama anlatamıyor.

Bu üslupla Batılıya bir şey anlatamazsınız.

Bir sosyal demokrata hiç anlatamazsınız.

Diktatör bir babanın oğlu olmak dışında ayırıcı bir vasfı bulunmayan bir eli kanlı bir adamla, ayırıcı vasfı “seçimle gelip seçimle gitmeyi kabullenmek” olan bir Başbakanı eşdeğer tutarsanız, sosyal demokrat size güler.

Gülmekle kalmaz.

Müdahale eder.

İcabında fırçasını atar.

Ülkenizdeki uygulamaları eleştirebilirsiniz, Silivri’den girip Hasdal’dan çıkabilirsiniz, soy sopla kafayı bozmuş elemanları “kaya gibi adam, onun kitaplarından çok şey öğreniyorum” diyerek yeniden milletin başına tebelleş edebilirsiniz, Ergenekon örgütüne üye olmak isteyebilirsiniz ve basın aracılığıyla adres sorabilirsiniz.

Bunu, Esad’la kesişmemiş ve asla kesişmeyecek liderleri işin içine karıştırarak değil, usulü dairesinde söyleyeceksiniz.

Mesajınızı dosdoğru ileteceksiniz.

Dinleyeceklerdir.

Dinlemekle kalmayıp, gündeme alacaklardır.

Sizi de “acıklı” bir duruma düşürmeyeceklerdir

Ben, Swoboda’nın fırçasına maruz kalan Kılıçdaroğlu’ndan çok, bu fırçaya tepki gösterenlerin durumunu acıklı buluyorum.

Gürsel Tekin, ilk gün, “İki üç sosyalist böyle düşünüyor diye ağlayacak değiliz...” diyerek genel başkanına destek olmuştu. “Tahfif” sanatını konuşturarak durumu kurtarmaya çalışmıştı. Bence doğrusunu yapmıştı.

Burada kalmadı.

Süheyl Batum çıktı, “Sahte sosyal demokrat” dedi.

Bunu Süheyl Batum söylüyor... İnanabiliyor musunuz? Hep Süleyman Demirel gibilerin açtığı sağ kulvarda eğleşmiş, hayatına statükoculuktan başka değer katmamış, bugüne kadar içinde “inanç ve düşünce özgürlüğü” geçen bir tek cümle kurmamış Süheyl Batum, Swoboda’nın sosyal demokratlığını sorguluyor.

Haluk Koç’un tepkisi daha anlamlıydı: “Kendine gel efendi, kendine gel... Sizin gibi olmak zorunda değiliz. Bizim sosyal demokratlığımız bu topraklara özgüdür...”

Haluk Koç’un tahayyülündeki sosyal demokrasi nasıl bir şeydir bilmiyorum ama CHP pratiğini mehaz alırsak, bize özgü olan bu “şey”den pek sosyal demokrasi çıkmıyor.

Başka bir şey bu...

İçinde “nasyonalist” duyguların da yer aldığı, biraz faşizan, çokça totaliter ve haddinden fazla ceberut bir şey...

Haluk Koç bunu mu sosyal demokrasi sanıyor?

En güzeli de şu:

Kemal Bey’in düştüğü duruma öfkelenen CHP’liler, Swoboda’nın karısıyla ilgili bir “yolsuzluk dosyası” patlatmaya hazırlanıyormuş.

Şahane olur.

Dosyalı muhalefet sözüyle genel başkanlığa getirilen Kemal Kılıçdaroğlu böylece uğraşacak doğru dürüst bir iş bulmuş olur.

Muharrem İnce’ye de gün doğar...

Bol bol basın toplantısı düzenler ve iktidara geldiklerinde Yüce Divan’a kaldıracakları otobüslere Svoboda türünden “Avrupalı Tayyipçileri” de dahil edeceklerini söyler.

Ne muhteşem olur!