Paris’in ardýndan Brüksel’deki saldýrýlarla birlikte, Avrupa içi tartýþmanýn ana ekseni beklendiði gibi sorunun kökleri ve tabiatýna deðil, sonuçlarý ve unsurlarýna odaklandý. Hatta Brüksel baþlýðý altýnda sürdürülen sorgulama ve özeleþtirinin merkezine Belçika’daki yönetim krizi oturdu.
Hatýrlanacaktýr, Belçika beþ yýl önce Irak’la ilan edilmemiþ bir yarýþ yaþamýþ, ülkede 589 gün hükûmet kurulamamýþtý. Bu krizden, 7 Ekim 2014 sonrasýnda kurulan son koalisyonun krizlerine varýncaya ülkedeki durum; özyönetim kargaþasýna dönüþmüþ 19 Brüksel yönetiminden baþkent içerisinde baþkentlere dönüþen etnik merkezlerdeki idari krizlere odaklanýyor. Bu baþlýklarýn her birisi yaþanan son krize dair bazý þeyler söylüyor elbette. Lakin daha çok, yükselen Avrupa terörizminden ziyade, Avrupa tartýþmasýný ayný anda araçsallaþtýran, basitleþtiren ve mekanik sorunlara indirgeyen bir yaklaþýmý güçlendiriyor.
‘Avrupa terörizmi’ tartýþmasýný, Brüksel’deki hükûmet krizi ve idari kriz boyutuna indirgemenin temel iki sebebi bulunuyor. Birincisi, Avrupa Birliði’nin milenyum sonrasý içine düþtüðü siyasi, iktisadi ve idari karar alma kapasitesinin Almanya’nýn çabalarýna raðmen verimlilikten uzaklaþmaya devam etmesi. Ýkincisi ise Avrupa fikrinin entelektüel düzeyde yaþadýðý kýsýr döngü ve kriz. Belçika, her iki anlamda da Avrupa krizini en aðýr þekilde örneklendirmek için yeterince imkân veriyor. Bütün bu týkanmýþ yapýnýn ortasýnda vuku bulan terörizm de, çalýþmayan sistemin bir baþka sýradan unsuru olarak ele alýnýyor.
Kuzey Afrika Müslümanlarýnýn ikinci neslinde, Maliki mezhebinden Hanbeli mezhebine geçiþten Kuzey Afrika kökenli üçüncü nesil gençliðin tekrar-Ýslamlaþmasýna varýncaya kadar detaylý inceleme ve araþtýrmalarýn yaygýnlýðýna raðmen, Avrupa terörizmine dair bir tek cümle duymak veya okumak neredeyse imkânsýz. Oysa yaþanan krizin Ýslam dünyasý ve Müslümanlarý ilgilendiren boyutuna dair þeytanlaþtýrma stratejilerinin ürettikleri de dâhil edilirse, akademinin doz aþýmýna varacak düzeyde kaliteli-kalitesiz geniþ bir literatürü yýllar öncesinden ortaya çýkardýðý herkesin kabulüdür. Bu krizde duyamadýðýmýz ve okuyamadýðýmýz nokta, Avrupa’da vuku bulan terörizmde Avrupa’nýn ne kadar yer aldýðýdýr. Ve bu oldukça meþru bir sorgulamadýr.
Avrupa’da yaþayan üçüncü nesil Ortadoðu ve Kuzey Afrika göçmenlerine dair sorunlarýn kaynaðýnýn tamamýnýn ya Avrupa dýþýnda ve Ýslam’da ya da Avrupa içerisinde sorunu büyüten liberal kimlik ve sosyal politikalarda güncellenme meselesinde aranmasýnýn temel sebebi de, Avrupa(lý) terörizmi ile yüzleþilme korkusundan kaynaklanýyor.
Avrupa terörizmi yeni bir fenomen deðil. Bir yönüyle aþýrý sað olarak adlandýrýlan ve 1980’lerden bu yana Almanya’dan Ýtalya’ya, Fransa’dan Norveç’e yüzlerce kiþinin ölümüyle sonuçlanan terörizm var. Diðer yönüyle, 11 Eylül’le baþlayan bir olgu. Zira 11 Eylül saldýrýlarýnýn baþaktörü olan Muhammed Atta da Mýsýr’da deðil, Almanya’da eylemin zeminini hazýrlamýþ, New York’ta hayata geçirmiþti. Bu durumun komplo teorileriyle yanlýþlanamaz-doðrulanamaz bir eksene oturtulmasýnýn da deðiþtiremediði tek gerçek, Avrupa’nýn da yaþanan eylemde bir unsur olduðudur. ??Daha da önemlisi, meseleye güvenlik önlemleri açýsýndan da bakýldýðýnda, baþta büyük Avrupa ülkeleri olmak üzere, hiç de göz ardý edilemeyecek bir ciddiyet ve açýkça baskýya varacak metotlarla Müslüman topluluklarý takip etmelerine raðmen, terörizmin kendisini yeniden üretmesinin önüne geçememektedirler. Bu da, sorunun istisnai bir durumdan ziyade yapýsal olduðunu göstermektedir.
Altýný çize çize, Irak’taki iþgalden ve Suriye’deki yüzyýlýn en büyük katliamlarýnýn sorumluluðundan kendilerini kurtarmak üzere, ortaya çýkan terörizmi ‘Ýslami’ sýfatýyla her anlamda kullananlarýn, Avrupa(lý) terörizm(iy)le daha fazla yüzleþmekten kaçmalarý mümkün deðildir. Fakat bu acý gerçeði kabul etmeden sorunun sorumluluðundan kurtulabileceklerini düþünmelerinin ise halen ilk tercihleri olduðunu görüyoruz.