Avrupa’nın akrebi

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, ırkçı - yabancı düşmanı siyasi hareketlerin İngiltere, Fransa, Almanya gibi AB’nin omurgası niteliğindeki ülkelerde sıçrayış göstermesi, belirgin bir travma oluşturmuş görünüyor. 

Ancak, AB çevrelerinin, bu gelişmeyi gerçek boyutlarında değerlendirdiklerini söylemek mümkün görünmüyor.

Hadise, AB’nin aday ülkeler için çok titizlenir gözüktüğü “AB normları”nın bizatihi Birliğin kendi bünyesinde çürüme emareleri gösterdiği anlamına geliyor.

Böyle bir durum, geçmişte, Avusturya’da ırkçı partinin lideri Jörg Heider’in hükümet kuracak ölçüde başarı kazanmasında yaşandı, AB patronlarının baskısıyla Heider’e hükümet kurdurtulmayarak işin içinden çıkıldı.  

Fransa’da Ulusal Cephe (FN) yüzde 25, İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKİP) yüzde 28, Danimarka’da Danimarka Halk Partisi (DF) yüzde 26.6 oy aldı. Bu partiler yarın Hükümet ortağı olsalar ya da iktidarı alacak oya ulaşsalar, Fransa, İngiltere ya da Danimarka yine de AB normlarını uygulayan ülke diye nitelenebilecek mi? Ya da AB merkez iradesi, bu ülkelerde Avusturya’da Heider’e uyguladığına benzer bir yaptırımı uygulayabilecek mi?

Belli ki Avrupa toplumlarında yaygınlık emareleri gösteren, “yabancı alerjisi” yoğun olarak İslam karşıtı bir öz taşıyor. Bunun literatürdeki adı “İslamofobi”dir. Belki önceleri anti-semit karakter arzediyordu yabancı düşmanlığı, şimdilerde anti-semitizm başat olarak anti-İslam hale gelmiş durumda.

Brüksel’de yapılan Avrupa Müslümanları Buluşması’nda, farklı ülkelerden gelen temsilcilerin ortak şikayeti, yıllar önce o ülkenin vatandaşlığına geçilmiş olsa dahi, Müslüman iseniz “Göçmen”likten kurtulamamış olduğunuz ve dışlandığınız hususu idi. Avrupa, Müslümanlara karşı “Çok kültürlülük” sınavında pek başarılı görünmüyordu. Şikayet edilen hususlardan biri de “Avrupalı Müslüman” gerçeğini kabule yanaşmayıp “Hristiyanlık standardı”nda bir İslam tanımına yönelindiği idi.

Şu söylenebilir ki, “Aşırı sağ” diye nitelenen Avrupa damarı, geneldeki yönelişin aşırılaşmasından başka bir şey değildir. Geneldeki yöneliş de “Müslüman gerçekliği”nin kabulü yerine “Yeniden tanımlanmış İslam ve Müslüman” çizgisidir.

Şimdi burada ilginç bir tespite yer vereceğim:

Avrupa aşırı sağında en hard ölçülerde bulunan, liberal Avrupa’da bile belli dozlarda görülegelen bu “Yeniden tanımlama” hadisesi, bizde “Tek parti” döneminin Jakoben karakteri ile birebir eşleşen bir olgudur. Bizde de Tek Parti yönetimi İslam’ı ve Müslümanı yeniden tanımlamaya yönelmiş, bunu 27 yıl süreyle devlet politikası olarak uygulamıştır. Türkiye, 64 yıldan beri, bu sendromu aşmaya çalışıyor, ancak hala, Tek Parti sendromunu ete kemiğe büründürmüş siyasal - kültürel alandan salvoların devreye girmesine tanık olunabiliyor. Ben buna “Yerli İslamofobi” diyorum. Avrupa’nın Türkiye’de bu “Yerli İslamofobi”yi sevdiğini düşünmek de yanlış olmaz. 

Avrupa genelinin, mesela Merkel’in, Hollande’ın, Cameron’un şu anda kendi kendisine sorması gereken soru şudur:

- Acaba bende mesela Le Pin’de olandan ne kadar var? Yani ben İslam’a ve Müslümanlara karşı ne kadar hazımlıyım? İki Alman Cumhurbaşkanı Wulf ile Gauck arasındaki farkı gördü dünya.

Yaşanan, “Avrupa’nın İslam’la imtihanı” ya da “Avrupa çoğulculuğunun İslam sınavındaki sınırları nedir?” dir?

Belli ki, Avrupa geneli, Avusturya’daki Heider benzeri bir ırkçı tırmanışın yaygınlaşmayacağı kanaatindedir. Ancak bir Avrupa Parlamentosu seçimi bu kanaatin çok sağlam temellere dayanmadığı gerçeğini ortaya koymuştur. Avrupa genelinin, nüfusu Almanya, Fransa, İngiltere gibi büyük ülkelere denk bir Müslüman ülke olarak Türkiye’nin AB üyesi olmasına karşı gösterdiği refleks, tam da yabancı karşıtı siyasi hareketlerin durduğu noktadan sadece bir doz farkı ile ayrışmaktadır. Beslendiği damar aynı damardır.

Avrupa’nın karar odakları, aday ülkelere (mesela Türkiye’ye) karşı uygulayageldikleri kriterleri, bizzat kendi bünyelerine karşı uygulayabilecekler mi? Son AP seçimleri Avrupa’nın önüne böyle dev bir soruyu koymuştur.

Irkçı, yabancı düşmanı çizgi, bizatihi Avrupa’nın akrep karakteridir ve kuyruğunu kendi kendine sokarak çoğulculuğun intiharına kapı aralamaktadır.