Avrupa’nın geleceği

Başlığı ‘Avrupa Birliği’nin geleceği’ diye de okuyabiliriz. Bugün iki toplantıdan notlar aktaracağım.

Aslında birbiriyle ilişkili o kadar çok konu var ki! Bu yazı AB ile ilgili. Benim bir korkum var bu konuda. AB bize “ülkenizin ana muhalefet partisi ırkçı görüşlere sahip, önce muhalefetinizi adam edin, AB standartlarında bir muhalefete sahip olun, müzakereye falan sonra bakarız” dese ne cevap vereceğiz. Şimdi AK Parti’de Dış İlişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olan Mevlüt Çavuşoğlu, beraber çalıştığı arkadaşlarından biri bir hata yaptı mı, “AB’ye niye giremediğimiz belli” diye takılırdı. İşin zoru şu ki şimdi Başbakan Erdoğan’a bir de muhalefeti AB standartlarına getirmek gibi bir iş düştü. Başbakanın işi ne kadar zor!

Başbakan Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün önemini çok önceden fark etmişti. Geçtiğimiz yaz aylarında esprili bir dille Putin’e örgüte duyduğu ilgiyi aktarmıştı. Bir kaç hafta önce yine böyle bir söylemi oldu. Bu söylemde AB’ye sitemin açık ipuçları vardı elbette. İrlanda’nın dönem başkanlığında bir ilerleme olması herkesin umudu.

Stratejik İletişim Merkezi bir düşünce kuruluşu. Ankara Palas’ta düzenlediği son beyin fırtınasına Stratim Direktörü Suat Kınıklıoğlu, Amerikan Ulusal Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Brookings Enstitüsü Uzmanı Dr. Ömer Taşpınar’ı konuk olarak çağırmıştı. Toplantı akademisyen, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini bir araya getirdi. Öngörülen tartışma konusu Türk-Amerikan ilişkileriydi. Daha çok Amerikan Dış Politikasının Orta Doğu ilgisinden söz edildi. Fakat konu ŞİÖ’ndeki ülkelerin de bulunduğu bölgenin önemine ve gelecekteki potansiyeline kaydı. Taşpınar’a göre, Amerika için yakın ve uzak gelecekte dünyanın en stratejik bölgesi Çin coğrafyası.

İrlanda’nın AB dönem Başkanlığı hareketli geçecek gibi. Dublin’deki AB İşleri Komisyon Başkanları toplantısının ana gündemi de Avrupa’nın Geleceği idi. Toplantıda söz alanlar ulusal bütçe ve mali politikalar üzerinde birliğin denetim ve söz sahibi olmasını sağlayan kararlardan dolayı ne diyeceklerini bilmez haldeydiler. Toplantının yapıldığı tarihi Dublin kalesinin kulislerinde ise daha çok İngiltere Başbakanı Cameron’un AB üyeliğini referanduma götürebileceğine ilişkin sözleri tartışılıyordu. Toplantıda hem ben konuştum, hem Ankara Milletvekili Haluk Özdalga konuştu. Ben daha çok dönem başkanlığı süresince İrlanda’dan beklentilerimizi aktardım, Haluk Bey İngiltere’nin Birlikten çıkma kararının yanlış olacağını dile getirdi. Bu toplantıların en sıkıntılı tarafı konuşma için size ayrılan sürenin son anda kısılması. Üç dakika olarak bildirilen konuşma süresi bir oturumda iki dakikaya diğer oturumda bir dakikaya indirildi. Sebep talebin çokluğu. Süre kısılınca, komisyonumuzun sessiz ve çalışkan uzman yardımcısı Nezihe Fazilet, benim konuşma metninde karaladığım satırlara bakarken “vay benim emeklerim...” der gibiydi.

Toplantıda ele alınan konular arasında “hesap verebilirlik ve demokratik meşruiyet için ulusal parlamentoların rolünü arttırmak” da vardı.

İrlanda’nın çok ilginç özellikleri var. Amerika kıtasına en yakın Avrupa ülkesi. Çok giden olmuş Yeni dünyaya buradan. O yolculukların simgesi yelkenli gemiler müze haline getirilmiş. Görmek istedik ama vakit elvermedi. Dört yüz yıllık bir geçmişe sahip Trinity College çok bilinen ve tutulan bir üniversite. Meşhur kütüphanesini görmemizi, kendisi de bir kitap tutkunu olan Büyükelçimiz Ahmet Altay Cengizer önerdi. Her tarafı ahşap bu devasa kütüphane sadece araştırmacılara açık.

Amerika başkanları için söylenen bir söz var. Başkan olmak için ya yahudilerin desteğini almak gerekir, ya da İrlanda kökenli olmak. Kennedy ve Reagan’ın İrlanda kökenli olduğunu yazayım da, sözlerim havada kalmasın.