“Avrupa’nın Hasta Adamı” sendromu

Şu sıralar; milli takımımız başarılı ama kulüplerimiz Avrupa’da nal topluyor. Her ikisinin aynı anda başarılı olduğu tek dönem var; o da 2000’li yılların biraz önü ile biraz arkası...

Malum, G.Saray 2000’de Avrupa Kupası şampiyonu ile Süper Kupa sahibi... Ondan iki yıl öncesinde, Ümit Milli takımımız Akdeniz Oyunları Şampiyonu olmuştu. G.Saray temelli aynı kadro, A milli takım olarak 2002’de Dünya Üçüncüsü oldu.

Bu özel süreç; kulüpler ve milli takımın aynı anda başarıya ulaştığı, tarihimizdeki tek andır.

Şimdi milli takımımız başarılı... O kadar ki, son Dünya Şampiyonu Fransa’yı altına almış; onlarla yaptığı iki maçta da yenilmemiştir. Ama kulüp takımlarımız, ne yazık ki Avrupa Kupaları’nda kötü sonuçlar aldı. Başakşehir’in galibiyeti, hafif bir teselli bile olamadı.

***

Eskiden, “Avrupa kulüpleri 11 yabancı futbolcuyu sahaya sürerken, biz 3 artı 1’le sınırlı kalıyoruz. Geri kalmamız bu yüzden” diyorduk. Şimdi biz de onlar gibi, tamamı yabancılardan oluşan bir takım çıkarabiliyoruz. Ama eskisinden daha beter durumlara düştük.

G.Saray’ın, aralara hiç Türk oyuncu almadan sürdürdüğü Avrupa mücadelesinde, yerlerde sürünüyor. Teselliyi, kendi sahamızda PSG ve Real Madrid’den, sadece birer gol yemekte arıyoruz. Bu utanılacak bir durumdur.

***

Türk futbolunun gelişiminden söz etmek için, kulüp takımları ile milli takımın, ortak payda da ve başarıda buluşması lazım. İki başarı beraber yürümüyorsa, ortada ciddi bir sıkıntı var demektir. Buna sıkıntı da değil; açıkça sorun demek gerek. Çok ciddi bir sorunumuz var. Biliniz!

Tesellilerle avunma huyumuz gene depreşti... Akılcı/kalıcı/üretici/sonuç alıcı devinime ihtiyaç var. PSG ve Real Madrid’den az gol yemiş olmanın marifet sayıldığı bir ortam; bu sürecin hem tedavisini hem gelişimini engeller. Tekrar 70’li yılların acınası haline dönmüş olmamız, insanı kahrediyor.