Avrupa'nın önümüzdeki dört yılı

Avrupa, Rusya-Ukrayna krizi ile birlikte büyük bir ikilem içine hapsedildi:

Ya kırk katırı seçecek ya da kırk satırı.

Dolayısıyla bir türlü çıkış yolu bulamıyor.

Çıkış yolunun bulunabilmesi için de... ABD ile ilişkilerini yeniden tahkim edebilmesi gerekiyor.

Avrupa bu haliyle böyle bir irade gösterebilir mi?

Şimdilik bu çok da mümkün görünmüyor.

Bugün başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleri, gerçekten de Avrasya jeopolitiğinde ABD'nin Rusya ve Çin'i kuşatma stratejisinde vekil devletlere dönüştü.

Avrupa'nın geçmiş üç yılının hikayesi şöyle...

Ocak 2021'de göreve gelen Joe Biden ve ulusal güvenlik ekibi, Çin'i Amerika'nın bir numaralı düşmanı ilan etti.

ABD yönetimi, askeri savunmasını yeniden tahkim etmeye başladığı süreçte, Çin'i izole etme çabasının bir parçası olarak da Avrupa'yı Rusya'dan da kopararak Amerika'nın ekonomik yörüngesine kilitledi.

Avrupa'nın kontrol altında tutulması daha doğrusu ekonomilerinin ABD'ye bağımlı hale getirilmesi, bir potansiyel olarak Avrupa'nın birlik olarak güç olmaktan çıkarılması, yani şimdiki düşmanla mücadele edilirken, müttefiklik perdesi altında ilerideki rakibi de zayıflatmak stratejisinin bir parçasıydı...

Biden, işte bu Avrupa'nın gözünün içine baka baka, "yeni bir dünya düzenini hep birlikte kuracağız" derken, Avrupa siyasetini de ahlaki bir açmaz içine hapsediyor, devletleri de müttefiklik adı altında vekil devletlere dönüştürüyordu.

Bütün bu gelişmeler Avrupa ülkelerinde siyasetin alanını daraltırken, ırkçı, aşırı sağcı örgütlerin/partilerin yükselmesine sebep oldu.

Avrupa, her geçen gün otoriterleşmeye doğru ilerliyor.

İşin tuhaf yanı ise, Avrupa'nın bu gidişattan kurtulmasının tek yolu müesses nizamın öz aydını Fukuyama'nın yakıştırdığı şekliyle söyleyecek olursak Trumpizm...

İroni bu tabi.

Kıtanın dostu(!) Biden'ın müttefiklik söylemleriyle iradesine deyim yerindeyse ipotek koyduğu Avrupa'ya Trump'ın Rusya'ya karşı "başının çaresine baksın!" demesi, Avrupa güvenlik mimarisi meselesinin komşu ülkelerin de katılımıyla yeniden çözümünün önünü açabilir.

İşte kırk satır bu!

Zor oyunu bozar derler.

Tabi hayat da düz bir hat üzerinde ilerlemiyor.

Biden ve ulusal güvenlik ekibinin uyguladığı politikalarla meydana gelen jeopolitik yarılmaların aşılması için Avrupa ülkelerinde yeterli güç var mı? Emin değilim.

Almanya'nın durumu ortada.

Fransa deseniz bütün cephelerde ben varım diye öne atılıyor.

Birliğin, ülkeler düzeyinde maliyeti her geçen gün artıyor.

Kırk katır da bu...

Uygulanan izolasyon politikalarından Rusya ve Çin çok zarar görmedi...

Bilakis, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri bu süreçte çok büyük yaralar aldılar.

Trump, böyleyken Biden politikalarının sonuçlarına ilişkin hiçbir sorumluluk duygusu hissetmiyor.

Tipik tüccar siyasetçi modeli...

Avrupa'nın özellikle Rusya'ya karşı korunmasının bir bedeli olduğunu söylüyor.

30 Nisan'da Time'da çıkan röportajında şöyle diyor Trump:

"Avrupa ülkeleri bedelini ödemezse, keyiflerine baksınlar, onları korumayacağız. Hem NATO hem de Ukrayna konusunda bizden faydalandılar. Ukrayna'da onlardan milyarlarca dolar daha fazla para harcıyoruz. Bu şekilde olmamalı. Tam tersi olmalı. Çünkü onlar çok daha fazla etkileniyor. Aramızda bir okyanus var. Onların yok."

Yani o da diyor ki Avrupa'ya...

Senin hakkın ya kırk katır ya kırk satır.

Yani... Ya Ukrayna'dan güçlenerek çıkan Rusya, ya da daha fazla bağımlılık.

Tercih senin... Seç birini!