Geçen sene bir yolculuk sýrasýnda okuduðum The New York Times’ýn neo-con yazarlarýndan David Brooks’un Amerikan siyasal sistemi hakkýndaki yazýsýný kesip saklamýþtým. Önceki gün çekmecelerimden birinde buldum. Ýlk okuduðumda da ilgimi çeken yazýnýn içeriðini konunun meraklýlarýyla da paylaþmam gerektiðini düþündüm.
Kamuoyu araþtýrmacýsý Samuel Lubell’in geliþtirdiði “politik güneþ sistemi” kavramsallaþtýrmasýný anlatýyordu yazý. Lubell’e göre Amerikan siyasal sisteminde her zaman bir “Güneþ Parti” vardýr, bir de “Ay Parti”. Güneþ Parti topluma bir vizyon sunan ve gündemi belirleyen çoðunluk partisidir. Ay Parti ise gündemi belirleme gücü olmayan, güneþ ýþýnlarýný yansýtan Ay gibi çoðunluk partisinin belirlediði gündem içinde rol oynamaya çalýþan azýnlýk partisidir.
David Brooks’un yazýsýnda þu ayrýntýlar da var: Franklin Roosevelt’in döneminde Güneþ Parti konumunda Demokrat Parti vardý; Ronald Reagan’ýn döneminde ise Cumhuriyetçi Parti. 1996-2004 arasý dönemde iki parti baþa baþ durumdaydý. Tarihi tecrübemiz bu dönemin bir dönüþüm süreci olmasýný ve yeniden bir Güneþ Parti’nin ortaya çýkmasý beklentisini getiriyordu. Ama öyle olmadý; bir Güneþ Parti çýkmadý ortaya. Mevcut partilerin hiçbiri ülkeye yeni bir vizyon sunamadý; þu anda her ikisi de Ay Parti durumunda. Ýki tane Ay var ama Güneþ yok ortada.
Partiler her zaman bir tahterevallinin iki ucundaydýlar, diyor Brooks. Birinin reytingleri düþünce diðerinin reytingleri yükseliyordu. Fakat þimdilerde iki partinin de reytingi ayný ölçüde düþük. Partilerin hiçbiri halký kendi vizyonunun arkasýnda toparlamaya muktedir deðil.
Çünkü, diyor Brooks, þu anda hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler azýnlýk partisi konumunda. Dolayýsýyla her ikisi de azýnlýklara mahsus düþünme tarzýný benimsiyor.
Demokratlar ekonomik establishment’ýn (iþ dünyasýnýn) baskýsý altýnda hissediyorlar kendilerini. Cumhuriyetçiler ise kültürel establishment’ýn (medya, üniversite, aydýnlar vs.) baskýsýný hissediyorlar üzerlerinde.
Her iki taraf da kendi özel çýkar gruplarýný (Demokratlar için sendikalar, yaþlýlar, yoksullar ve azýnlýklar; Cumhuriyetçiler için zenginler, büyük firmalar, finans çevreleri ve Evanjelikler) elde tutmaya çalýþýrken ötekileri de kazanmayý akýllarýna getirmiyorlar.
Partilerin her ikisi de kendi içlerinde -geçmiþte ýlýmlý ve muhafazakâr cumhuriyetçiler arasýnda veya Yeni Demokratlarla Liberaller arasýnda cereyan eden türden- ciddi tartýþmalara izin vermiyor artýk.
Geçmiþte hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler koalisyon kurucu yeteneklerin önünü açýyorlardý. Bugün her ikisi de ideolojik tutarlýlýðý ön planda tutan Avrupa partilerine benzemeye baþladýlar.
ABD’nin neo-con cemaatinden David Brooks’un kendi ülkesindeki “iki partili” sistemin bugünkü problemlerine yaklaþýmý özetle böyle...
Brooks’un yazýsýný okuduðunuzda aklýnýza ilk gelen soru þu oluyor ister istemez: Bu tespitler ve bu eleþtiriler bizim ülkemizde cereyan eden siyasi rekabetler bakýmýndan “ibret” alýnabilecek örneklik taþýyor mu acaba?
Türkiye örneðinde gördüðümüz þey þu: Hem halkýn taleplerini hem de aydýnlarýn ilgisini ve beklentisini cevaplandýran bir vizyonu olan partiler Güneþ Parti konumunda olabiliyorlar. 1950’lerin Demokrat Partisi, 1960’larýn Adalet Partisi, 1970’lerin Ecevit liderliðindeki CHP’si hep böyledir.
Son dönemlere bakacak olursak, 1980’lerin Güneþ Partisi Özal’ýn ANAP’ýydý. Doðru ya da yanlýþ, yeni bir ülke vizyonu getiren parti ANAP’tý. Kamuoyunun ve entelektüel çevrenin tartýþma konularýný bu parti belirliyordu. Daha sonra arkasýna geniþ bir aydýn kesiminin ve medyanýn desteðini alan SODEP-SHP çizgisinin hareketliliðinden fazla bir þey çýkmadý. Çünkü solun geleneksel kalýplarýnýn dýþýna çýkmayý baþaramadý bu partileri yöneten kadrolar.
Kendi geleneksel tabanýnýn dýþýna da açýlmaya yönelen Refah Partisinin bir Güneþ Parti haline gelmesini ise büyük ölçüde sistemin müdahalesi engelledi.
28 Þubat sürecinin ardýndan iktidara gelen AK Parti için “son on yýlýn Güneþ Partisi” yakýþtýrmasý yapmak zor deðil. Ayný þekilde CHP ve MHP baþta olmak üzere diðer partilerin AK Parti tarafýndan belirlenen gündemin dýþýna çýkamadýklarý ve iktidar partisinin ortaya attýðý tezleri tartýþmanýn haricinde kendi özgün fikirlerini ve vizyonlarýný geliþtirip bunlarý topluma sunamadýklarý bir gerçek. Ay Parti konumundan Güneþ Parti konumuna geçme istidadý gösteren bir siyasi hareket de görünmüyor ufukta.
Bu tablo iktidardaki AK Parti için bir avantaj. Çünkü rakibi yok. Çünkü rakip gibi görünen partiler iktidarýn politikalarýna alternatif üretebilecek bir siyasi dinamizm geliþtiremiyor. Ama bir bakýma bu tablo iktidar partisi açýsýndan da dezavantaj olabilir. Zira rekabetin olmadýðý yerde siyasi hareketlerin kendi kendilerini geliþtirmeleri, toplumun taleplerini daha can kulaðýyla dinleme ihtiyacý duymalarý gerekmeyebiliyor.
Daha da kötüsü, toplumun geniþ kesimlerinin taleplerini ve beklentilerini temsil etmesi gereken siyasi partiler yerine alternatif politik tezler üretme iþlevini toplumsal dayanaktan yoksun dar entelektüel zümrelerin üstlenmesi...
Baþta elbette CHP ve MHP olmak üzere yetersiz muhalefet partilerinin bu ülkeye yapacaðý en büyük kötülük meydaný bu tür oluþumlara býrakmalarý olmalý.