"Yenikapý ruhu” ayaðýna bir süre sustular (daha doðrusu yutkundular), arka kapý ziyaretçisi John Bass’tan cesaret ve talimat alýnca yeniden baþladýlar “kaçak saray” edebiyatýna.
Bunu ilk (yani 15 Temmuz’dan sonra ilk) Kemal Bey telaffuz etmiþti. “Gitmem” dediði halde gidip klozetlerin “altýn”dan olmadýðýný gördüðü halde, içinde “kaçak saray” geçen son derece ucuz, son derece ayýp bir konuþma yapmýþtý.
Ben aslýnda “ayakkabý kutusu”nu bekliyordum.
Nihayet bu da gerçekleþti.
Beklenen ayakkabý kutusu, Kemal Bey marifetiyle önceki gün muhteþem bir dönüþ yaptý.
Bu, esasýnda, “sihirli” kutunun ikinci dönüþü oluyor.
Ýlkinde þöyle bir þeyler yazmýþtým:
30 Mart seçiminin biricik ve vazgeçilmez “enstrümaný” olan ayakkabý kutusu yeniden aramýzda... Bereketli bir araçtý, teslim etmek lazým... “Ayakkabý kutusu” üzerinden muhataplara laf sokmak, siyaset üretmek, analoji yapmak, sosyolojik tahlillere giriþmek pek bir revaçtaydý. Ýcabýnda “koruyucu bir kalkan”dý...
Þöyle ki:
Bir arkadaþýyla sokakta seyir halindeyken Sabah gazetesi muhabirleri tarafýndan görüntülenen bir gazeteci, “özel hayata tasallut” saydýðý bu hadiseyi eleþtirirken þöyle demiþti: “Bundan sonra sokakta dolaþýrken yanýma ayakkabý kutusu alacaðým, bakalým çekecek misiniz?” (Bu çirkin ve ayný zamanda utanmaz adam Hürriyet gazetesinde yazýyor. Ayakkabý kutusundan bahisle o zamanlar “Yolsuzluk! Vay, nasýl da götürmüþler!” diyordu, þimdilerde “Darbe giriþimi, alçak FETÖ kumpasý” diyor.)
Saymak kabil midir bilmiyorum ama “ayakkabý kutusu”nu konu alan binlerce makale yazýldý, binlerce karikatür çizildi, binlerce siyasi-içtimai laf üretildi.
Dizisi bile yapýldý... Bir özel televizyon kanalý (FETÖ’nün kapatýlmýþ televizyon kanalý), 17-25 Aralýk giriþimlerine gönderme yaparak, “Sýrlý Ayakkabý Kutularý” diye bir dizi çekti.
Hakkýný teslim edelim, daha sonra Kemal Kýlýçdaroðlu’nun hatýrlayacaðý “ayakkabý kutusu”nu, ilk Selahattin Demirtaþ tedavüle sürmüþtü.
Hatýrlayacaksýnýz:
30 Mart ve 10 Aðustos seçimini elinde ayakkabý kutusuyla dolaþarak geçirdi, rakiplerini hýrsýzlýkla, çalmakla, çaldýklarýný ayakkabý kutularýnda muhafaza etmekle suçladý. Birçok kesimden de “aferin” aldý.
Seçimler bitince ayakkabý kutusunu bir kenara býraktý. “hýrsýz” diye suçladýklarýyla yoðun bir “çözüm süreci” mesaisine giriþti...
Her þey iyi gidiyordu. Çözüm konusunda “yol haritasý” çýkarýlmýþtý. Taraflar memnundu. Ýmralý memnundu. Bölge halký memnundu...
Ne olduysa, Demirtaþ Amerika’ya gidip geldikten sonra oldu.
Masa devrildi.
PKK yeniden silaha sarýldý.
Demirtaþ’a da, yeniden ayakkabý kutusuna dönmek kaldý.
Merakýmý muciptir:
Kemal Bey de Amerikalýlarla görüþtükten sonra “ayakkabý kutusu” demeye baþladý. Bu Amerikalýlar, “hafýza tazeleyici iðne” mi yapýyor konuklarýna, ne oluyor?
Hakikaten merak ediyorum!
Hayrola Etyen? Dipnot olmuþsun!
Kibir abidesi olduðu için, tartýþmaya girdiklerinin ismini zikretmez (tartýþtýklarý da bunu hak ederlerdi gerçi), kendisine bir tam yazýyla sataþanlara da yine ayný “kibir tarifesini” uygulayarak dipnotla cevap verirdi.
Kaç zamandýr, “üst akýl” diyenlerle dalga geçen ve bu türden cahilce yaklaþýmlara karþý eðitimi (“eðitim þart” bile dedi yahu) referans almamýz gerektiðini belirten “uzman yazýlarý” yazýyor.
En son, “Üst akýl yoktur. Üst akýl diye bir þey olsaydý, kredi notumuz düþürülürdü” demeye getiren bir yazý yazdý.
Bunu dediði gün, hangi siyasal odaklarla içli dýþlý olduðu belli bir “kredi deðerlendirme kuruluþu”, ortada fol yok yumurta yokken (çünkü darbe giriþimine raðmen Türkiye büyümesini sürdürmüþtü) kredi notumuzu düþürdü.
Haliyle, Melih Altýnok’a ve bu satýrlarýn yazarýna “dipnot” oldu.
Rahmetli babam, “Ne olursa olsun, insan kendini bu kadar düþürmemeli” derdi.