Ayasofya’nın sırları

Müslüman aleminin kalbinde önemli bir yere sahip olan Ayasofya, nemli duvarları arasında yüzlerce yıllık efsaneleri barındırır. Hem de hala zihinlerimizde varlığını sürdüren birbirinden esrarengiz hikayeler...

Dünyanın tartışmasız en muhteşem yapıtlarından biri olan Ayasofya, daha inşa aşamasındayken hakkında yayılan efsanelerle adından sıkça bahsettirmiş bir mabetti. Bizans ve Türk kaynaklı bu efsaneler zamanla birbirine karışmış, azizlerle evliyaların hikâyeleri Ayasofya’nın çatısı altında asırlarca anlatılmıştı.

Ayasofya efsaneleri Bizans İmparatoru Justiniaus’un gördüğü bir rüya ile başlıyor aslında. Justiniaus bir gece rüyasında Ayasofya’nın bulunduğu arazide nurani bir azizin dolaştığını görmüş. Üzerinde Ayasofya’nın resmi olan gümüşten yapılmış bir levha ile sağa sola dikkatle bakan bu ruhani şahıs, imparatora tebessüm ederek elindeki levhayı uzatmış ve tam buraya bir ibadethane yapmasını söylemiş. Bu büyük mabedin adını da kendi koymuş. Üstelik aynı gece saray mimarı da imparatorla aynı rüyayı görmüş ve inşa süreci böylece başlamış...

Hz. Hızır sık sık namaz kılarmış

Evliya Çelebi’nin de bahsettiği Ayasofya’nın sırları hakkında günümüze dek pek çok şey anlatıldı. Mabedin, tılsımlı yerlerini ziyaret edenlere yeni kapılar açtığı ve insana binbir türlü faydalar sağladığı efsanelere konu oldu. Mesela Kıble kapısı kanatlarının Hz. Nuh’un gemisinin parçaları olduğu, burada namaz kılıp ellerini bu tahtalara sürerek Hz. Nuh’un ruhuna bir Fatiha okuyanların sefere çıktıklarında rahat ettikleri toplumda yaygın bir inançtı. Kalp rahatsızlıklarına veya nefes darlığı gibi hastalıklara yakalananların Ayasofya içindeki kuyudan sabah erken saatlerde aç karnına üç kere su içmeleri halinde şifa bulacakları, inanılan başka bir hurafeydi. Unutkanlığı fazla olanların mabedin kubbesinin ortasında yer alan altın topun hizasında yedi kere sabah namazı kılıp dua etmeleri ve her vakitte de yedişer siyah üzüm yemeleri bir şifa vesilesiydi. Ak Şemsettin’in ilk tefsir derslerini verdiği pencereden esen rüzgârın ilahiyat eğitimi alacak öğrencilere zihin açıklığı verdiği, mabedin güney kısmında bulunan ve Hz. İsa’nın beşiği olarak bilinen taşın da yeni doğan hastalıklı çocuklara iyi geldiği yine inanılan diğer efsanelerdendi. Hz. Hızır (a.s.)’ın Ayasofya’da sık sık namaz kıldığı, kendisini görmek isteyenlerin aynı yerde kırk kez sabah namazı kılmaları gerektiği hep anlatılagelmişti. Ayrıca Hz. Hızır’ı görenlerin hemen eline sarılıp dileklerini iletmeleri halinde de dualarının kabul olacağına inanılmıştı. Müslümanların kalbinde önemli bir yere sahip olan Ayasofya sadece mabet olarak yüzyıllardır ayakta değil, aynı zamanda kültürel bir değer olarak da zihinlerimize işlenmiş durumda. Bu büyük mabet mahzun bekleyişini yüzümüze baka baka devam ettiriyor...